Bir ekoloji mucizesi: KİREÇLİK
Bir ekoloji mucizesi: KİREÇLİK
Karadeniz Ereğli'ye bağlı Bayat ve Ballıca köyleri, iki tepenin üzeri ve yamaçlarına kuruludur. Her köyün hemen yanından doğup denize doğru ilerleyen dere, denize varmadan hemen önce birleşir. Bu akarsuların genel görünümü devasa bir sapanı andırır. Sapanın sap kısmını izleyen dere tam Kireçlik Koyu'nda denize dökülür. Bunu çatalın iki tarafında ve ortasında birer tepe bulunan bir coğrafi oluşumu şeklinde tarif etmek mümkündür.
Bahar aylarından itibaren, tepelerdeki yemyeşil örtü inanılmaz güzellikte bir manzara oluşturur. Aynı zamanda Doğan, Güvercin, Çulluk, Üveyik, Serçe, Karabatak, Ördek gibi kuşlar; domuz, çakal gibi yırtıcı türleri; aynı zamanda kertenkeleler, yılanlar, tarla fareleri, renk renk kelebekler, arılar; dış kanatları gün ışığını gökkuşağı skalasının tüm renklerinde yansıtan çeşitli kınkanatlı böceklerin de yuvasıdır bu ağaçlık bölgeler.
Bayat-Ballıca köylerinin sınırını oluşturan derenin denize döküldüğü kumsal, aynı zamanda Ereğli-Zonguldak arasında kalan son doğal plajlardan biridir. Gerek bölgede yaşayanlar, gerekse burada daha önce yaşamış kişilerin çocuklarıevet, bir zamanlar burası bir maden kasabasıydı, gerekse de bir şekilde buranın şöhretini bilen kişiler Karadeniz'in üç aylık deniz sezonunu değerlendirmek için buraya gelip ıtırlı kokular getiren orman rüzgarı ile denizin tuzlu kokusunu kana kana ciğerlerine çeker, ayaklarını Karadeniz'in mutedil sularında dinlendirirler.
Yaz aylarında Pazar günleri cıvıl cıvıl bir yerdir Kireçlik...
BİR ZAMANLAR...
Yol arkadaşım Yusuf'la Kireçlik'in eski günlerini konuşarak yürüyoruz. Zira burası sadece doğal güzellikleri değil, Zonguldak'ın tarihinin de bir kısmını oluşturuyor. 1980'li yıllarda Ereğli Kömürleri İşletmesi TTK'ya dönüşmeden önce, Kandilli Müessesesi'ne bağlı bir maden ocağına ve müştemilatına da ev sahipliği yapıyordu.
O günlerde, dönemin süpermarketlerinin muadili olan bir Ekonoma, burada çalışan mühendislerin ve işçilerin devam ettiği sinemanın bulunduğu binanın kalıntısı Kireçlik deltasına gidiğiniz anda sol tarafta gözünüze ilişiyor. Hemen ilerisinde gazino binasının enkazı var. Eskiden sadece çay içilen ve kağıt oynanan bu yere Gazino adı verilmesi bugün tuhaf gözüküyor. Sağ tarafta ise kömür silosunun kalıntısı, onun hemen yanında da madencilik işlerinin bir bölümünü üstlenen katırların bulunduğu ahırın enkazı duruyor. Madenin girişi bugün çalılar ve dikenlerden oluşan devasa bir yığının altında. Tam karşıda dik tepenin yamacında mühendis evleri doğanın ezici gücüne teslim olmuş halde.
Anlayacağınız kırk yıl önce bir maden kasabasıydı burası. Kömür kamyonları ocak girişinin hemen solundaki kömür silosundan Kandilli'de bulunan Lavuara aralıksız kömür taşır, madenciler EKİ Lojmanlarından ibaret küçük meskenlerinin önünde oynayan çocuklarını seyreder, akşamları sinemaya gidilir, yaz aylarında denizin sağladığı tüm nimetlerden yararlanılırdı. Bölgede, denize kıyısı bulunan köylerde bile pek az bilinen balıkçılık da yapılırdı burada. Komşu köylerden Kireçlik'te yaşayan bir aileye gelin gitmek, kadınların statüsünde bir yükseliş anlamına gelirdi.
Fakat değişim rüzgarı bir kez esmeye başladığında, düne ait şeyler bulanık anılara dönüşür, mekanlar kendilerini koruyan insanoğlu olmadan doğayla savaşı yitirmeye başlar. 1980'lerin sonuna doğru, ocakta kömür üretimi tamamen durdu, mühendisler, şefler, çavuşlar, işçilerle birlikte aileler ya köylerine döndü, ya da başka üretim sahalarında çalışmak üzere Kireçlik'ten ayrıldı. Bugün Kireçlik'in o şaşaalı günlerini yaşayan ailelerden sadece ikisi halen burada yaşamaya devam ediyor. Ağaçların, çeşit çeşit sürüngen orman bitkilerinin arasında, çerçevesi sökülmüş pencereleri boş göz oyuklarını andıran lojmanlar, önceki görkemli üretim sahası günlerinin son anılarını oluşturuyor.
FRANSIZ İSKELESİNDEN BAŞLAYAN ZORLU YÜRÜYÜŞ
Derenin alüvyonlarını denize döktüğü noktada bulunan plajın sağ tarafındaki sırttan devam eden biri, hemen sahilin yakınında beton kalıntılar görür. Burada eskiden Fransızlar tarafından inşa edildiği söylenen iki iskele vardı. Bu iskelelerin aktif olduğu dönemde, deniz bugün olduğuna kıyasla çok daha içeriye sokulabiliyor olmalı. Son kırk yılda bu iskeleler karanın denize doğru ilerlemesi nedeniyle hemen sahilin yakınında kalmış. O zamanlar demir iskeleti üzerinde çürümeye yüz tutmuş bir platformdan iskelenin ucuna kadar gidilebiliyordu. Bugün iki iskeleden küçük olanın sadece ufak bir kısmı sahile bitişik bir noktada duruyor. Büyük iskelenin ise sadece en ucundaki ayağı, muhteşem bir geçmişi düşleyerek denizin birkaç metre açığında beklemeye devam ediyor. Şileplerle kömür taşındığı söylenen bir asrın son kalıntıları...
Bu iskelelerin hemen üzerinden, falez diye tabir edilebilecek kayalığın hemen üstündeki daracık bir patikadan, birkaç yıl öncesine kadar Kireçlik Koyu'nun sağ ucunu oluşturan kayalık burna ulaşmak mümkündü. Bu keçi yoluna yöneliyoruz ama daha başlangıç kısmının kış boyunca yağan yağmurlarda çöktüğünü görünce, sahil boyunca uzanan kayalıklara inmenin daha doğru olacağına karar veriyoruz.
Falezden düşmüş devasa kayaların üstünden kah sekerek, kah yürüyerek, kah tırmanarak ilerlerken, girişi çökmüş yolun başka birkaç yerde daha tıkandığını gözlemliyoruz. Bir noktada sahil boyunca uzanan kayalar denize kadar uzanan kayalık bir duvar tarafından kesiliyor, tırmanarak öbür tarafa geçiyoruz. Sonra bir taraftan fotoğraf çekerek kayaların üstünde sekmeye devam ediyoruz. Çok geçmeden nispeten daha rahat yürünen bir bölgeye ulaşıyoruz.
Bölge halkı, burayı "Mağara" ismini vermiş. "Mağara" denildiğinde, başka herhangi bir mağara değil, deniz kenarındaki bu bölge gelir akla. Bu ismin verilmesi, Kireçlik koyunun sağ taraftaki ucunu oluşturan kayalığın başlangıç noktasında bulunan, denizin içine kadar girdiği ve birkaç metrelik bir girişten sonrası çöken kayalarla tıkanmış bir mağara girişinin varlığından kaynaklanır. Bu mağaranın girişi, bölgede balık avlayanların dalgalı havalarda sığınmasına olanak sağlayan bir sığınak niteliği taşır. Dalgakıran görevi yapan kayalık burnun üstünde de bölgede yaşayan amatör balıkçılar olta balıkçılığı yaparlar.
Mağara bölgesi bölge halkının burayı özel kabul etmesine yol açan birçok unsuru içinde barındırır. Mağara girişine otuz metre mesafede, yekpare kayadan çıkan dupduru, buz gibi su kaynağı bunlardan biridir. Kayıklar su ikmali yapmak için bu kaynağa gelirler. Bölge halkı havanın güzel olduğu dönemlerde, zorlu yolu aşarak bu su başında piknik yaparlar. Piknik için buranın seçilmesinin bir diğer nedeni de, karadan on metre açıkta, üst yüzeyi diz yüksekliğinde su içinde bulunan ve koyda bulunan en iri midyelerin çıkarıldığı kayalıktır. Piknikçiler, çıkardıkları midyeleri, denizin karaya bıraktığı çalı çırpı ve odunlarla yakılan ateşin üstünde pişirerek renklendirir pikniklerini...
Ulaşımın güçlüğü nedeniyle bakir, izole bir cennettir burası...
ZÜMRÜT SULARDAKİ POTANSİYEL...
Yol arkadaşım, kayaların üstünden sekerek dönerken, bir yandan da Karadeniz'i anlatıyor: "Karadeniz üzerinde, fırtınalı havalarda en zor bölüm Akçakoca ile Zonguldak arasıdır. Bu bölgede fırtınada sadece Gülüç açıklarında demir atma imkanı vardır, orada dahi çapanın tutunmakta zorlandığını görmüşümdür."
Fakat sahil kesimine geldiğimiz Kireçlik Koyu 2018 yılının Mart ayının ortasında, nadiren rastlanacak durgun bir deniz yüzeyiyle karşılıyor bizi. Yaz aylarında öğle üzeri bu sular masmavi gözükür, bulutlu havalarda Karadeniz'in başka yerleri gibi suların rengi griye (daha doğrusu açık mavi ve açık gri arası bir renge) çalmaya başlar. Bugün ise deniz yüzeyi berrak su yüzeyinin altındaki kayaları kaplayan yosunların etkisiyle zümrüt rengine çalıyor. Kıyıdaki kayaların üstünden baktığınızda, denizin dibinde istakozların koşturduğunu, kaya balıklarının kuyruklarını salladığını, midyelerin yapıştığı kayalarda gezen yengeçleri, deniz salyangozlarını, (yaz aylarında görülen deniz anaları bu sırada ortalıkta yoklar) envai türden deniz canlılarını, kayaların arasındaki çakıl tanelerini çıplak gözle görebiliyorsunuz.
Kireçlik koyu, birkaç yıl önce, Termik Santral kurmak isteyen özel bir firmanın iştahını kabartmış, bölge halkının nadiren gösterdiği inatçı bir dirençle karşılaşmıştı. Cennetten bir kırıntı olarak yeryüzüne düşmüş böylesi bir doğa harikasını yok etme riski taşıyan bu girişim sona ermiş, termik santral kurulması fikri terk edilmiş, burası Bülent Ecevit Üniversitesi'ne tesis kurmak üzere şartlı olarak tahsis edilmişti. Üniversitenin tahsis için belirlenen sürede yatırıma başlamaması, yeniden çeşitli bitki ve hayvan türlerine iade edilmesi sonucunu doğurdu.
Fakat ekolojik turizm türlerinin her geçen gün daha büyük önem kazandığı bu günlerde, bölgenin cazibesi her geçen gün daha fazla insanı buraya çekiyor. Aynı anda trekking, yüzme, kamp turizmi, günübirlik turizm, amatör balıkçılık, deniz dibi faaliyetleri gibi imkanlar burada bir araya geliyor. Denizin yanı sıra, buraya dökülen dere boyunda bulunan şelaleler de bu tip mekanlara tutkun kişilerin gezip görebileceği yerler arasında bulunuyor.
Zonguldak-Ereğli arasında pek çok doğal plaj bulunur, bunların birçoğu tesisleşmiştir, ama tesisleşmeyenler arasında bir tasnif yapmak gerekirse, Kireçlik Koyu hem en büyük doğal plaja, hem de en geniş ekoturizm olanaklara sahip olması bakımından diğerlerinden kolayca ayrılabilir.
Olduğu gibi kalmasının, onun değerini zaman içinde daha da arttıracağına şüphe yok...
Haber : Hüseyin Aksakal
ETİKETLER : Yazdır
mesele buranın doğal güzelliğinin korunmasıdır ancak bu ülkede her yerde olduğu gibi karanlık yarasalar var kıyı yağmacıları şimdilerde kireçlik üzerinde rant oyunları oynanmaya başladı ben yazıyorum ben tepeören köyünden emrullah şenol Sakına oraya birierini müstecir işletmeci vs gibi oyunlarla kireçliği peşkeş çekmeyin olduğu gibi kalsın diyorum betonun girdiği yerde doğallık bitiyor edepsizlikler mafya işleri kadın ticareti uyuşturucu vs her pislikte beraberinde geliyor eğer orası peşkeş çekilirse altına imza atan tarih önünde yargılanır kim imza atarsa vebali üstünde kalır aynı şey tepeören danaağzı içinde geçerlidir bi ... DEVAMI
- s.
- 1