Asiye Hatun Nazarıyla Musa'yı Görmek, Anne Olmak
Firavun rüyasında Beytülmakdis tarafından gelen bir ateşin, Mısır evlerini sararak Kıbtî (Mısırlı) evlerini yakıp harap ettiğini gördü. Bunun üzerine...
Firavun rüyasında Beytülmakdis tarafından gelen bir ateşin, Mısır evlerini sararak Kıbtî (Mısırlı) evlerini yakıp harap ettiğini gördü. Bunun üzerine sihirbaz, kâhin ve falcıları çağırarak rüyasını onlara anlattı. Musa (a.s)’ nın doğumu yaklaştığında Firavunun müneccimleri: “İyi bil, biz ilmimizle bulduk ki: İsrail oğullarından bir erkek çocuk doğacaktır. Kendisinin doğma zamanı da yaklaşmıştır. O senin mülkü saltanatını senden çekip alacak, senin saltanatını yenecek, seni ülkenden çıkaracak, senin dinini de değiştirecektir.” dediler. Bunun üzerine Firavun İsrail oğullarından doğacak bütün erkek çocukların öldürülmesini emretti. İsrailoğullarının doğan erkek çocukları öldürülüp, erkek nüfus azalınca Firavunun önde gelen adamları -çalıştıracak kimse kalmayacak endişesiyle- ‘bir yıl öldürülüp bir yıl sağ bırakılması’ teklifinde bulundular ve Firavun bu teklifi kabul etti.
Musa (a.s)’dan bir yaş büyük olan Harun (a.s) çocukların öldürülmediği yılda doğmuştu. Ancak Musa (a.s) ise, erkek çocukların öldürüleceği yılda doğmuştu. Annesi Musa (a.s)’yı doğuracağı zaman başına gelecek halden tasalanınca Yüce Allah ona: “onu emzir! Onun hakkında sana bir tehlike gelirse, kendisini denize (Nil’ e) bırak! (Onun boğulacağından korkma, kederlenme). Çünkü biz onu sana geri döndüreceğiz. Hem onu peygamberlerden biri de yapacağız! (Kasas:7) diye vahy etti. Annesi Musa (a.s)’yı doğurdu, emzirdi ve bir tabut yaptırıp içine koydu. Tabutun anahtarını da içine koyarak Nil’e bıraktı. Musa (a.s)’nın kız kardeşine de takip etmesini söyledi. Akıntı Musa(a.s)’nın içinde bulunduğu tabutu Firavunun konağının yanındaki ağaçlığa görüp soktu. Firavunun eşi Asiye Hatun’un cariyeleri tabutu buldular ve Asiye Hatun’a getirdiler. Cariyeler tabutun içinde değerli eşya olduğunu zannediyorlardı.
Asiye Hatun tabutu açtığında Musa(a.s)’yı gördü ve kalbinde ona karşı derin bir sevgi ve merhamet duydu. Firavuna haber verdiğinde Firavun onu boğazlamak istedi. Ancak Asiye Hatun engel oldu ve Firavunu ikna etti. Musa (a.s) için sütanne aramaya başladılar. Musa (a.s) hiçbir kadının sütünü almıyordu ta ki annesi gelinceye kadar. Annesi neredeyse “bu benim çocuğum!” deyiverecekti. Allah onu bundan korudu. Bir gün Asiye hatun Musa(a.s)’ yı Firavuna uzatarak “Benim ve senin için göz aydınlığı olan çocuğu al” demişti. Firavun bu senin için göz aydınlığı benim için değil dedi. Rivayet odur ki; eğer Firavun “Benim içinde göz aydınlığıdır!” deseydi ona da iman etmek nasip olacaktı. Fakat o bu sözü söylemekten kaçındı. Firavunun sonu hepimizce malumdur. Hz. Musa’ ya açılan Kızıldeniz’in üzerine kapanmasıyla o ve ordusu helak oldu.
Bu gün Filistin’ de katledilen çocukları kendi çocuğu gibi göremeyecek kadar yüreği katılaşan fert ve toplumların, en başta da “örgütlü bir kötülük” olan İsrail devletinin sonu da Firavun gibi olacaktır elbet. Hem bu dünyadaki saltanatları bitecek hem de ahirette ebedi hüsrana uğrayacaklar. Kundaktaki Hz. Musa’ nın gözlerinde hakikati bulan ve ona şefkat kanatlarını geren Hz. Asiye misali, katledilen sabilerin saf ve berrak masumiyetleriyle hakikate eriyor anneler. Karısı Asiye’nin, Firavunun karşısına dikildiği gibi karşısına dikiliyor zalimlerin. Günümüzde de hor görülen ve sömürülen insanlık, Firavun misali kendini ilah gibi gösterip hakikati karartmaya çalışanların, kendilerini yenilmez zannedenlerin, en gelişmiş teknolojilerle korudukları saltanatlarını yerle yeksan edecek güce Allah’ın yardımıyla erişecek. Hz. Musa’ nın asırlardır çektikleri zulümden ve Firavun gibi bir zalime kulluktan kavmini kurtarmasına zemin hazırlayan Hz. Asiye Hatun misali katledilen çocuklara duyduğu sevgi ve şefkatle erişecek Allah’ın yardımına insanlık. İşte sevginin gücü bu olsa gerek.
Allah’ın yardımına mazhar olmanın sırrıdır sevgi ve şefkat. İnsanî bir gözle sevgi ve şefkat nazarıyla bakabilenlerin iyiyi kötüden ayırabilecek vasfa, hakkı batıldan ayırt edebilecek basirete erdiklerini ve batılın karşısına dikilecek güce kavuştuklarını görebiliyoruz. katledilen masumlara Bütün saiklerden arındırılmış, sevgi ve şefkat nazarıyla bakabilenler erebiliyor küfrün karanlığından imanın aydınlığına. Üstelik bunu Necip Fazıl’ın “...bir buçuk asırdır yanıp kavrulan, bunca keşfine ve oyuncağına rağmen buhranını yenemeyen ve kurtuluşunu arayan batı adamı...” şeklinde ifade ettiği Avrupa halkında daha bariz bir şekilde görüyoruz.
Filistin’li bir annenin sesli mesajının; asıl kurtarılmayı bekleyenlerin kendileri olduğunun farkına varan, İslamı araştırıp, Kur’an’ı Kerim’i okuyup gözyaşlarıyla kelime-i şehadet getiren batı insanında karşılık bulduğuna şahit oluyoruz. Filistin’ li anne gönderdiği sesli mesajda şöyle sesleniyor insanlığa: “Beni güçlendirmek için bana mesaj yollamanızı anlıyorum. Ama sizi temin ederim ki Gazze’ nin dışarısındaki insanları güçlendirecek ve onlara umut olacak bir savaş meydanında olan bizleriz. Çünkü elhamdülillah Allah’a yakın bir imana kavuştuk. Allah bu gece bize mucizeler gönderdi. Mucizeleri gözlerimizle gördük. Bombalama şimdiye kadar gördüğümüz hiç bir şeye benzemiyordu. Hayatımda bu kadar sağır edici ve korkunç bir şey duymadım. Ama Allah’a çocuklarıma uykularında huzur ve sükunet vermesi için dua ettim. Vallahi Allah’a yemin olsun ki gece boyunca hiç biri uyanmadı. Sizi sebat üzerine tutmak isteyen biziz. Ve sizlere diyoruz ki; bizi şereflendirdiği gibi Rabbim sizi de şereflendirsin ve size de bu dereceyi nasip etsin. Aynı sebat ve yakin iman seviyesine ulaşın. Bu vasiyetimi size emanet ediyorum, herkese anlatmanızı bekliyorum. Çocuklarınıza bu topraklarda ‘Allah’tan başka ilah yoktur’ diyen kavmin yaşadığını anlatın. Bu topraklarda Allah’ın dinine sadık ve sarsılmaz bir topluluk var. Biz sadece İsrail’e değil, dünyadaki tüm baskıların kaynağı olan Amerika’ya karşı savaşan küçük bir grup insanız. “Sayıca az olan nice topluluklar, sayıca üstün olan topluluklara Allah’ın izniyle galip gelmişlerdir.“ Batı insanında gözyaşlarıyla kelime-i şehadet getiren, İslam’la şereflenenlerde karşılık bulan bu mesaj, Kur’an’ı Kerim’de Rabbimizin bize aktardığı, çeşitli saiklerle desteklenmeyen ve yarı yolda bırakılmalarına rağmen zalim Câlût ve devasa ordusunu hezeyana uğratan azıcık mü’minleri hatırlatıyor.
İsrâiloğulları’nın ileri gelenleri Hz. Mûsâ’dan sonra gelen bir peygamberden Allah yolunda savaşmaları için kendilerine bir kral tayin etmesini isterler. Bu peygamber onlara Allah’ın kral olarak Tâlût’u seçtiğini haber verir. Fakat onlar bu göreve kendilerinin daha lâyık olduğunu ileri sürerek Tâlût’un krallığına karşı çıkarlar. Peygamber de onlara Allah’ın Tâlût’u üstün kıldığını, ona ilim ve beden gücü verdiğini söyler; ayrıca onun hükümdarlığının işareti olarak içerisinde “sekîne” ile Mûsâ ve Hârûn ailelerinden kalan eşyanın bulunduğu tabutun (ahid sandığı) geri verileceğini ve tabutu meleklerin taşıyacağını bildirir (el-Bakara 2/246-248). İsrailoğullarının bir kısmı Allahu Teâla tarafından tayin edilen kral Talût’ u beğenmeyip savaşa katılmaz. Sonunda Tâlût, Câlût’un (Golyat) ordusuyla savaşmak üzere yola çıkar; askerlerine Allah’ın kendilerini bir nehirle imtihan edeceğini söyler ve nehirden bir avuçtan fazla su içmemelerini ister. Ancak askerlerin çoğu nehrin suyundan bol miktarda içer ve Câlût’a karşı savaşma güçlerini yitirir. “bu gün bizim Câlut ve ordusuna karşı savaşacak takatimiz yok” diyerek geri dönerler. Tâlût’un uyarısını dikkate alanlar ise nehri geçip Câlût’un ordusuyla karşılaşırlar “Nice azıcık topluluklar Allah’ın izniyle sayıca daha büyük topluluklara galip gelmiştir. Ya Rabbi üzerimize sabır yağdır, ayaklarımızı sabit kıl, kâfirlere karşı bize yardım et” diye dua ettiler ve Câlût’ un ordusunu Allah’ın izniyle hezeyana uğrattılar. Câlût’un karşısına çıkan Dâvûd isimli bir genç onu sapan taşıyla öldürür (el-Bakara 2/249-251).
Kur’an’ı Kerim’de anlatılan bu kıssadan anlıyoruz ki şüphesiz mü’minler bu buhrandan da çıkacak, düşmanlar ne kadar güçlü olurlarsa olsunlar hezeyana uğrayacaklar. Peki Kuran’da anlatılan bu bir avuç müslümanları yüzüstü bırakanlar gibi bizde mi onları yüzüstü bırakanlardan olacağız. Çeşitli ideolojiler, tarihsel iddialar, ırk, dil, din, mezhep gibi saiklerin kalbimizi karartmasına bizi sevgi ve şefkatten mahrum bırakmasına rıza mı göstereceğiz. Elbette tarih boyunca mazlumun yanında, zalimin karşısında durmuş ve hiçbir ayırım yapmaksızın mazlumlara sahip çıkmış olan necip milletimiz, bu elim olaylar karşısında da kendine yakışan tutumu sergileyecektir. Bunu yapacak gücü insanî olmaktan, sevgi ve şefkat nazarıyla bakmaktan bulacağız. Düşmana destek olan davranışları terk etme, mazlumlara ümit olan tutumu benimseme ve bu sayede tarafını haktan yana seçip zalime diz çöktürecek güce erişme, zalimlerin tahayyül dahi edemeyeceği yerden gelecek. Alış verişlerimizi yapan, helâl aşımızı pişiren, evlatlarımızı yetiştiren, sevgisiyle yuvalarımızı ısıtan annelerin, Asiye Hatun gibi sevgi ve şefkat dolu yüreklerinden ve katledilen her bir mazlum için bir Musa yetiştiren annelerden gelecek..
Hasan BOYNUKISA
Kdz. Ereğli Müftülüğü
İmam Hatip
Haber : Çiğdem Koç
ETİKETLER : Yazdır
Maşallah hocam tam akademisyen ağzı ile telaffuz etmişsiniz
- s.
- 1