EREĞLİ KAYMAKAMI, BOLU MEBUSU, ZONGULDAK MİLLETVEKİLİ TUNALI HİLMİ...
EREĞLİ KAYMAKAMI, BOLU MEBUSU, ZONGULDAK MİLLETVEKİLİ TUNALI HİLMİ...
Değişim Dergi ve Gazetesi bölge tarihine ışık tutmaya devam ediyor. 20. Yüzyılın başında Ereğli Kaymakamlığı yapan, Son Osmanlı Meclis'i mebusanında Bolu Mebusu, ilk üç dönem TBMM'de Zonguldak Milletvekili olan Tunalı Hilmi Bey'in kısa ömrüne sığdırdığı büyük yaşamı Dergi Editörü Hüseyin Aksakal'ın kaleminden anlatıldı.
Karadeniz Ereğli'de, Mesleki ve Endüstri Meslek Lisesi'nin arkasından başlayıp, Gazi Hüseyin Kaçmaz Sokak'a kadar uzanan bir cadde Tunalı Hilmi adını taşır. Tunalı Hilmi, aynı zamanda Ankara'da Atatürk Bulvarı'ndan Çankaya yönünde çıkarken, solunuzdaki Kuğulu Park'tan başlayıp, Olgunlar Caddesi'nin Libya Caddesi ile kesiştiği, içinde başkentin en gözde yaşam mekanlarını barındıran, en tanınmış caddelerinden birisidir. Güzergahın başlangıcı sayabileceğiniz Kuğulu Park'ta, Ereğli ve Ankara'yı birleştiren Tunalı Hilmi Bey'i tasvir eden bir heykel bulunur..
Sanatçısı tarafından modern giyimli, adeta bir fikir tartışmasında dinleyicilerine meydan okur gibi sağ eliyle ceketinin sağ yakasını tutarak, başı hafifçe kalkık, gözler sert ve kararlı bir bakışla tasvir edilen bu kişi, aynı zamanda Türkiye'de eski ve yeninin, anane ve aydınlanma, Osmanlı ile Yeni Türkiye Cumhuriyeti'nin kavşağında, en önemli sosyal ve siyasal figürlerden biridir.
Tunalı Hilmi Bey'in bu nitelikleri aynı zamanda Karadeniz Ereğlisi için de geçerlidir. Zira Tunalı Hilmi, aynı zamanda 1910-1916 yılları arasında Ereğli Kaymakamlığı döneminde, daha sonra da milli mücadele yıllarında önce Bolu, sonra Zonguldak mebusu olarak geçirdiği dönemde yaptığı çalışmalarla bölgede aydınlanmanın ateşini ilk yakan isimlerden biridir.
Tunalı Hilmi 28 Ağustos 1871'de bugün Bulgaristan toprakları içinde kalan Eskicuma'da doğduğunda, Sultan Abdülaziz hakimiyeti altındaki Osmanlı Devleti Fransız ihtilali sonrasında yayılan milliyetçilik, Türkçülük, demokrasi gibi kavramlar hızla yayılmaktadır. 93 harbi olarak bilinen 1877 Osmanlı Rus Savaşı sırasında ailesi ile birlikte İstanbul'a göç ettiğinde, iki yıl süren 1. Meşrutiyet dönemidir. İlk ve orta öğrenimini tamamladığı yıllardan itibaren yönetime karşı çeşitli cemiyetlerde çalışır. Fatih Askeri Rüştiyesi, Kuleli Tıbbiye İdadisi öğrenciliği dönemi yenilikçi fikirlerinin tohumlandığı bir dönem olur. Kendisinin çıkardığı haftalık "Teşvik" gazetesinde yazdığı bir yazı nedeniyle jurnallendi ama aleyhindeki delilleri yok etmeyi başardı.
Daha sonra öğrenimini Gülhane Askeri Tıbbiyesi'nde devam ederken, daha sonra İttihat ve Terakki cemiyeti ile birleşen, Mektepliler Cemiyet-i Hafiyesini kurdu. 1895 yılında İttihad-ı Osmani cemiyetinin bazı üyeleri hakkında sürgün kararı çıktığında, karara uymayarak Tıbbiye eğitimini son sınıfta bıraktı ve İsviçre'nin Cenevre kentine yerleşti ve Cenevre Üniversitesi Pedagoji bölümüne kaydoldu. Buradan da İttihat ve Terakki paralelinde çalışmalarını sürdüren Tunalı Hilmi, Juliette adında İsviçreli bir hanım ile evlendi ve bu evlilikten iki çocuğu oldu.
Bu dönemde ailesine yoğun baskılar yapıldı, babası sürgünde öldü. Kardeşlerinden Faik Bey askerlikten ihraç edildi, sürgün edildi. Ortanca kardeşi Şükrü bey de sürüldüğü Basra'da hayata veda etti. Bu dönemde yönetime karşı nefreti giderek artan Tunalı Hilmi, Mısır'da İttihat ve Terakki şubesini kurdu. Jöntürklerin 1899'da sarayla uzlaşması üzerine Abdülhamit yönetimiyle anlaştı ve Madrid'e elçi katibi olarak görevlendirildi ama istibdat karşıtı faaliyetlerine ara vermeden devam etti. 1904'te Mısır'a gitti burada çeşitli gazetelerde yazılar yazarak mevcut hükümete karşı görüşlerini anlattı. Hilmi Bey, II. Abdülhamit'in tahttan indirilmesinden sonra yurda döndü; sağ kalan kardeşleri ile İstanbul'da buluştu . Başta "İnkılâp" olmak üzere çeşitli yayın organlarında yazıları yayımlandı.
EREĞLİ KAYMAKAMLIĞI...
14 Eylül 1909 tarihinde Karadeniz Ereğli kaymakamlığı ile yurt içindeki ilk memuriyetine başladı.
Tunalı Hilmi, buradaki kaymakamlığı sırasında "Halkın diline vurulmuş mengene" olarak tanımladığı, kamu işlerinde dilekçe verme mecburiyetini ortadan kaldırarak halkçı yönünü göstermiştir. Zaten okuryazar olmayan halkın büyük bölümü, arzuhalciler aracılığıyla başvuru yapmaktansa, çoğu kez taleplerini dile getiremiyordu. Zorunluluğun kaldırılmasıyla, halkın doğruca kendisine gelip sorunlarını anlatmasının kapısını açmıştır.
Karadeniz Evlendiriciler Cemiyeti ise başka bir girişimdir. Temelde kızların 15, erkeklerin 18 yaşından önce evlenmemeleri, külfetli düğünlerden kaçınılması, başlık parası gibi adetlerin de arasında bulunduğu evliliği zorlaştıran adetlerle mücadele etmek ve evlendirmeyi kolaylaştırmak olan bu cemiyet, aynı zamanda yoksul ve kimsesizlere ev, tarla, sermaye ya da çift çubuk edindirme işlevi de görüyordu.
1916'ya değin Karadeniz Ereğlisi, Silivri, Bayburt, Ordu, Beykoz ve Gemlik'te kaymakamlık yaptı; daha sonra savaş nedeniyle ülkeye göç eden ve sığınanların durumlarını denetlemek ve düzenlemekle görevlendirildi.
Karadeniz Ereğli'de kaymakamlık görevi süresince yaptığı olumlu icraat, 1919'da ilçenin bağlı olduğu Bolu''dan, son Osmanlı Meclis-i Mebusanı'na seçilmesini sağladı. Misak-ı Milli'yi kabul eden meclis olarak bilinen bu son mecliste, Layiha Encümeni üyesi olarak görev yaptı.
SAVAŞ VE İSTİKLAL MADALYASI
Yaklaşık bir yıl sonra İstanbul'un İtilaf Kuvvetleri tarafından işgal edilip meclis çalışamaz hale gelince Anadolu'ya geçti. 27 Nisan 1920'de TBMM'de çalışmalara başladı.
İlber Ortaylı Anadolu'da Tunalı Hilmi'nin de katıldığı bu ilk meclisi şöyle anlatır:
"23 Nisan 1920'de açılan TBMM'nin çok çarpıcı özellikleri vardır. Yabancı dillerde Türk olarak ifade edilmesine, hatta imparatorluktan Türk İmparatorluğu olarak bahsedilmesine, Coğrafya olarak ortaçağlardan beri Türkiye diye anılmamıza rağmen, devletimizin ismi ilk defa "Türkiye" olarak zikrediliyor; Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti. Bu söz bilinçli olarak bir şeyi daha ifade ediyor. Bu konvansiyonel dediğimiz meclis hükümeti sistemidir, yani bir ihtilalci hükümettir. (...) Fakat tarihteki diğer meclis hükümetlerinden, konvansiyonel meclislerden bir farkı vardır; burada muhalefet vardır. Yani Müdafaa-yı Hukuk Grubu'ndan gelen ve Mustafa Kemal Paşa'nın etrafında toplanan, itirazsız tabi olan üyelerin dışında muhalifler vardır.
Bu muhaliflerden kesin padişahçı olanlar vardır, çok kesin şeriat tarafını izleyenler vardır, solcular vardır ve İttihatçılar vardır: İttihatçıların hepsi de Anadolu Hareketi'ne, Mustafa Kemal paşa'ya itaati boynunun borcu bilen takımdan değildir. Bunlar çok kısa bir zamanda muhalif tavırlarını da ortaya koymuşlardır. İstiklal Harbi bu muhalefete rağmen yürütülmüştür..."
Tunalı Hilmi, Bolu Milletvekili olarak ilk TBMM'de görev aldı. Düzce ayaklanmasının bastırılması ve Ereğli'yi işgal etme girişiminde bulunan Fransızlara karşı direniş örgütlenmesinde önemli görevler üstlendi. Sabri Ateş'in aktardığına göre, bunların başında Bolu Düzce ayaklanmalarının bastırılması için İcra Vekilleri için görevlendirilmesi gelir.
Ateş, bu günlerde Tunalı Hilmi'yi şöyle anlatıyor:
"14 Mayıs'ta yola çıktı. Safranbolu'ya vardığında Düzce'deki isyanın kontrol altına alındığını öğrendi. Bunun üzerine Devrek'e gidip, İstanbul hükümetinin gönderdiği mutasarrıfın Zonguldak'ta tutuklanması işi ile ilgilendi. Oradan 7 Haziran'da eskiden kaymakamlık yaptığı Ereğli'ye geçen Hilmi Bey, Fransızların Mondros Mütareke Antlaşması'nın 7. Maddesine dayanarak k araya asker çıkarmaları üzerine, Ereğli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti mensuplarıyla beraber, emrindeki az sayıda kuvvetle işgalcilere karşı savaştı. Kendi deyimiyle emrindeki sadece 'elli kişiye varan kuvvetle' yaralı bile vermeden Fransızlara 32 kayıp verdirdi. Görevli olmadığı halde Ereğli'ye gelen Tunalı'ya bu hareketinde Devrekliler de yardım etmiş ve Fransızlar çok kısa süre (1920 temmuzunun ilk haftası ) sonra bölgeyi terk etmişlerdir.
Bu yıllar kendi ağzından TBMM'de 1920 yılının Eylül ayında 72.toplantıda şöyle anlatılıyor:
"Fransızlar Ereğli'yi işgale teşebbüs ettiler. Oraya vardığımın ertesi günü bir takım hilelerle karaya çıktılar. Dördüncü günü 70 kadar kahraman Kuvva-i Milliyeci bunların 300 kadar siperler içinde bulunan kuvvetleri üzerine ateş açtılar. Ve kendilerine 36 neferle, Halil ( Ekren ) Ağanın ilk kurşunu ile bir subay maktul verdirdiler. ( 10 Haziran 1920 )Arkadaşlar buradaki hastanede gördüğümüz manzara karşısında Gladıston'un ( İngiliz Başbakanı Gladstone) bir sözünü hatırladım. Melun diyordu ki ' İnsan neslinden olmaktan utanıyorum, çünkü Türkler de insan neslindendir' Fransızların böyle yaptıklarını görünce insan yaratıldığıma bende utanıyorum. Sonra liman fenerini söndürmüşler geceleri yakmıyorlardı. Hastanede ne kadar ilaç şişesi, vesaire kudurgan ayaklar altında çiğnenmişti. Hastanenin iki odasından ikisini de tamamen bizim askerlerimiz üzerine mitralyöz sıkmak için kullanmışlardır. Ve oradaki mitralyözlerden kalmış binlerce fişek kovanı bulunuyordu."
Hilmi bey, daha sonra Ankara'ya döner, 1921'de İnönü ve Sakarya Muharebelerinde de cepheye koşar. Sakarya savaşının en gergin gecelerinden birinde bir rüya gördüğü ve bunu bir zafer işareti olarak gördüğü anlatılır. Bunun üzerine Mustafa Kemal'e manzum bir mektup yazar. Mektubun moral etkisini algılayan Mustafa Kemal, Hilmi Bey'e zafer hatırası olarak Yunan ordusunun bıraktığı üstü imzalanmış bir makineli tüfek hediye eder.
Tunalı Hilmi Bey, askeri başarılarından dolayı, 21 Nisan 1924 tarihinde 1731 sıra no'lu İstiklal Madalyası ile onurlandırıldı. Kırmızı yeşil şeritli bu madalya, çok az kişiye verilmiş madalyalar arasındadır.
AMELEBİRLİĞİ...
Hilmi Bey, 1923 ve 1927 seçimlerinde Zonguldak milletvekili (bu dönemde Zonguldak il olmuştu) olarak yeniden meclise girdi.
II. ve III. Dönemlerde TBMM''de Zonguldak milletvekili olarak görev aldı. Kömür havzasındaki işçilere yönelik çalışmalar yaparak TBMM'deki girişimleriyle 30 Mart 1923''de 25 yataklı Amele Hastanesinin kurulmasına ve Havza-i Fehmiye Kanununun çıkmasına öncülük etti.
Mecliste en fazla sual takriri ve tadil teklifi veren mebuslardan biri olan Hilmi Bey'in, "Ereğli Kömür havzasındaki ameleye ait işlerin mehakimce diğer işlere takdimine dair" bir kanun teklifi, Ereğli kömür Havzasındaki amele arasında vukua gelen kaza ve vefiyata dair", "Ereğli Kömür havzasındaki ormanların katiyat ve ruhsatiyelerine ait ' olmak üzere soru takrirleri verdiği bilinmektedir. Ayrıca, "Zonguldak madeninde işleyen amelenin askerlikten muafiyeti hakkında" bir kanun teklifi de vardır.
Bu yöreye olan ilgisi kaymakamlık günlerinden gelmektedir. Bu durumu, "Fakr-u Zaruretten, açlıktan, gıdasızlıktan bahsedince, Türkiye'de en evvel ele alınacak mıntıka bilhassa Zonguldak ve Ereğli mıntıkasıdır" diye ifade eder.
Tunalı'nın Zonguldak yöresiyle ilgisi sadece işçi sorunlarıyla ilgili değildir. Ankara-Ereğli arasında tren hattı kurulması için girişimlerde bulunur. Buna ek olarak Ereğli limanının kurulmasını önerir. Bu yolun yapılmasına yönelik teklifleri kabul edilince, sevinçten "Yaşasın Cumhuriyet" nidası atar.
Henüz 1923 yılında, meclisten tepki almasına rağmen meclis kürsüsünden kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanınmasını, "Hanım Paşa görmek istediği"ni bildiren Tunalı Hilmi, "Erkek aslan aslan da, dişi aslan aslan değil mi?" der.
Dönemin bağnaz egemen zihniyeti kadınlara verilmek istenen bu hakka şiddetle karşı çıkmıştı. Ve nihai olarak 1923, 1927 ve 1931 tarihlerinde kadınlara seçilme hakkı tanınmadığı gibi seçme hakkı da tanınmamıştır. Tunalı Hilmi Bey, kadın düşmanlığı yapan vekillere, isyanını şöyle dile getirmişti: "Seçmek ve seçilmek hakkını vermiyorsunuz, fakat kadınları saymıyorsunuz da..."
Getirdiği kanun teklifi ve önergelerinin çoğu yaşadığı dönemin çok ilerisinde yenilikler getirmesi nedeniyle vaktiyle kabul edilmemiş olsa da daha sonra yapılacak Atatürk devrimlerine kaynaklık etmiştir.
DEVRİMCİNİN ÖLÜMÜ
Tunalı Hilmi gerçek bir devrimciydi. Bir keresinde balıkçılıkla ilgili konuşurken, "Ben milletimin bir kısmını kendi arzusuna bırakacak olsam, eski zihniyetin ardından gidiyorum demektir. Bugün birçok balıkçı vardır ki, yeni usullerle balık avlayamaz, ona düşmandır. Bu kafaları değiştirmek lazım gelir. Kanun lazımdır. Cebren balıkçılığı terakki ettireceğiz. Karşımda eski kafa, eski zihniyet vardır. Ben o zihniyete karşı kanun yumruğu ile çıkacağım ve o zihniyeti zorla değiştireceğim" der.
1928 yılında tüberküloz hastalığına yakalanıp İstanbul Şişli Etfal Hastanesi'ne yatan Hilmi Bey, birkaç ay süren ve sonuç vermeyen tedavinin ardından 26 Temmuz 1928'de İstanbul'da hayatını kaybetti. İstanbul'da Maçka Mezarlığı'na defnedilen cenazesi daha sonra Ankara'ya getirildi ve Cebeci Asri Mezarlığı'na defnedildi.
Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Tunalı Hilmi'yi, "Muasır ilmi zihniyetin hiç anlayamayacağı insanlardan biri varsa, o da merhum Tunalı Hilmi idi. Yenilik ve yenileşme fikirlerinin yıllarca en müfrit taraftarlığını etmiş ve bu yolda birçok mihnet ve meşakkate katlanmış bu adam kendi şahsiyeti itibarıyla oldukça eski bir insan nev'ine mensuptu" diyerek anlatır.
Ardında, 'Un projet d'organisation de la souverainete du peuple en Turqie (Türkiye'de halk hakimliği(düzen) Bir şart-Bir dilek, 1904)adıyla yayımladığı ayrıntılı anayasaya tasarısının yanı sıra, toplumsal yaşam ve dönemine ilişkin görüş ve önerilerini anlattığı on kitap , ülkesi ve halkına birçok yeni fikir bıraktı.
Haber : Hüseyin Aksakal