İLK ÖĞRETMEN
24 Kasim 2016 08:36:20
1973 yılı Eylül ayları...
Türkiye, önündeki on yılın sonunda yaşayacağı büyük dönüşümlerin sancılarını yaşıyor. Süleyman Demirel Hükümetinin yıkılmasının ardından Nihat Erim başkanlığında kurulan iki hükümet de kısa ömürlü olmuş. Bir geçiş dönemi bu. Ferit Melen başkanlığında kurulan hükümet, birkaç ay sonra Türk siyasetinin ikon isimlerinden Bülent Ecevit ve Necmettin Erbakan'ın kurduğu birinci koalisyona hazırlanıyor.
68 hareketi olarak bilinen protest hareket tüm dünyayı sarsıyordu. Soğuk savaş iyice soğumuş, aynı apartmandaki sağcı ve solcu birbirini komşu kabul etmiyordu. Yunanistan'da kurulan albaylar cuntası Kıbrıs'ta düzenledikleri darbenin, dolayısıyla Türkiye'nin yavruvatana garantör sıfatıyla müdahalesinin zeminini hazırlıyordu. Türkiye'de bir yıl önce Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idamına ilişkin tartışmalar devam ediyordu.
Tartışmalar en fazla eğitimli sınıfı, üniversite öğrencileri ve öğretmenleri etkiledi. Kafaları bir yandan dünyanın gidişatında olan öğretmenler, bir yandan da bir sonraki kuşak için daha yaşanabilir bir gelecek hazırlama telaşındaydı.
Görevleri zor, 1970 nüfus sayımına göre Türkiye'de okuma yazma bilmeyenlerin oranı, 6 yaşın üzerindekilerde yüzde 43'ün, kadınlarda ise yüzde ellinin üzerinde seyrediyordu. Türkiye'nin dört bir yanına dağılan bu eğitim ordusu, görevlerini başarmak, yeni Türkiye'yi kurmak, yeni bir nesil yetiştirmek, ülkeyi muasır medeniyet seviyelerine çıkarmak zorundaydı.
En ücra köşelerde bile...
***
Bu eğitim ordusu neferlerinden biri Ayşe Elmas'tır.
Ufak tefek, esmer bir çocuktan halliceydi. Öğretmen mektebiniki o zamanlar öğretmen okulları lise dengiydibitirdikten sonra muhtemelen ilk kez köy hayatı gördüğü bir noktaya atandı. O yıllarda çoğunluğunu madencilerin oluşturduğu bu köydeki yaşamı bugünlerde hayal etmek hayli zor.
Bu öğretmenin atandığı orman köyünde insanlar neredeyse vahşi hayvanlarla aynı yaşam ortamını paylaşırdı. Öyle ki o günlerde Batı Karadeniz ormanlarında az da olsa rastlanan ayı ve kurt, bolca rastlanan çakal, tilki gibi vahşi hayvanlarla insan arasındaki fark, eskimekten kararmış ahşaptan evlerin alt katlarında bulunan öküzler, inekler ve katırlarla aralarındaki farktan daha büyük değildi. Bronz çağından bugüne pek az değişiklik geçirmiş karasaban, öküz arabası, çeşitli keten ve kendir işleme yöntemleri kullanılırdı. Yaz aylarında karasabanla ekilip biçilen buğdayla beslenen kümeste yetiştirilen tavukların yumurtasını pişirmek için, ormandan toplanan odunlarla ateş yakmak gerekirdi. Yani yaşam aynı zamanda doğayla kıran kırana bir mücadeleydi.
Çocukların durumu daha vahimdi. En iyisinin iki kat elbisesi olur, erkek çocuklar üstlerindeki giysiler yıkandığında ablalarının fistanını giyebilirdi. Kız çocuklar için büyüklerin giysilerinden elde fistanlar dikilirdi. En varlıklı olanlar bir iki ayda bir kere kent merkezine gidip birtakım ihtiyaçlarını alabilirdi.
Yeniyetmeliği daha yeni geride bırakan Ayşe Elmas'ın aylığını almak için kent merkezine gittiğinde tüm aylık ihtiyaçlarını karşılamak, yakacağını temin için köylülerden destek almak dışında pek seçeneği yoktu yani...
Tüm bu olumsuz koşulların idealleri ile arasına girmesine izin vermek istemiyordu.
***
Bir köy okulunda bile olsa sınıf, özü itibarıyla çocuklarla dolu bir odadır. Her biri yaklaşık kırk öğrencinin bulunduğu, eski püskü sıralar, kenarları yırtık haritalar, senede bir kez boyanarak kullanılabilen kara tahtalar dekoru tamamlar.
Köylerde okuma yazma oranı ülke genelinden de geride olduğundan, eğitim desteği konusunda velilere güvenmek beyhudedir. Ayşe Elmas'ı en çok zorlayan konulardan biri çocuklar arasında yaygın olan bit-pire gibi canlılar olur. Yine de sarı defterlere düz, yatık çizgiler çizdirerek başlar eğitim yılına. Ne kadar çocukların geneli okulu bir angarya olarak görse de, Aralık ayı gelip ilk kar yağdığında öğrencilerden bazılarının sağladığı gelişme, başarma azmine önemli bir katkı sağlar. İlk gördüğünde siyah önlük giymiş vahşilerden başka şey olmayan çocuklar arasında bir cümleyi tam olarak yazan birini gördüğünde gülümseyerek yanağını okşamaktan kendini alamazdı.
Yine de köy yaşamı zordu. Eğitim öğretim yılı tamamlandığında tayini çıktı, neredeyse tamamı okumayı söken öğrencilerini başka bir arkadaşına emanet ederek köyden ayrıldı. Muhtemelen bunca emek verdiği sınıfıyla bir fotoğrafı bile olmamasına üzülmüştür.
Aradan kırk üç yıl geçti. Hala yaşıyorsa orta yaşlarda bir emekli yaşamı sürüyor, yeri geldikçe ilk öğretmenlik yaptığı okulu, o zorlu yaşam koşullarını, hatta yaşadığı sıkıntıları bile özlemle anıyor olmalı. Tıpkı bugün ellilerine merdiven dayamış öğrencilerinin onu andığı gibi...
İlk öğretmenim; öğretmenler günün kutlu olsun.
ETİKETLER : Yazdır
Diğer Yazıları
© degisimmedya.com
İletişim Bilgileri Künye İstek, Şikayetleriniz İçin Tıklayın Tüm hakları saklıdır. İzinsiz kullanılamaz. Tel : 0 372 322 27 30
E-posta: info@degisimmedya.com