BEN "HAYIR" DİYECEĞİM
23 Ocak 2017 08:36:09
Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde görüşülen Anayasa Değişiklik teklifinin ikinci turu da tamamlandı. Kısa zamanda referandum sürecine girilmesi kesinleşti.
Başkanlık sistemi konusunda kamuoyuna yansıyan tartışmalar istenilen düzlemde gerçekleşmedi. Konu rejim değişikliği mi, sadece yönetim sistemi değişikliği mi diye tartışılması bile abes. Al birini vur ötekine.
Bugün Türkiye'de uygulanan parlamenter sistem, yüzyıllar süren tarihsel arayışların bir sonucu olarak hayata geçti. Bilenler vardır, padişah yetkilerinin sınırlanması ve toplumsal grupların merkezi otorite karşısında güvenceli bir yaşam sağlama talebinin zirveye ulaşması olarak okumak gerekir. Sened-i İttifak ile ayanların yargılanmadan infazının engellenmesi ile başlayan, daha sonra Tanzimat ile azınlıkların ekonomik kazanımlarının garanti edilmesiyle, ardından meşrutiyetle devam etti. Cumhuriyet bu sistemi önce bir çeşit başkanlık sistemi, sonra da parlamenter demokrasi ile taçlandırdı.
Türkiye'de yaşanan bu süreci, dünyada merkezi krallıkların çöküşü ve ulus devletlerin oluşma sürecinden bağımsız okuyamazsınız. Reform hareketleri, Fransız ihtilali, birey haklarının sosyal yaşamda ön plana çıkması ve son olarak da tüm dünyada sanayi devriminin temellerini atan Aydınlanma geleneğinin devamıdır bu gelişmeler. Demokrasi, özgürlük, hukukun üstünlüğü diye bildiğimiz şeyler, bize batının ihraç ettiği mallar değil, elde etmek için bu topraklarda uzun mücadeleler verilmiş değerlerdir.
Bugün, parlamenter sistemin yerini başkanlık sisteminin almasına yönelik tartışmalar, Ülkenin batı bloğundan kopuşu şeklinde değerlendiriliyor. Belki belli ölçülerde doğru kabul edilebilir bu yaklaşım. Ama eksik. Eksik çünkü, dünyada dört yüz, Türkiye'de iki yüz elli yıllık Aydınlanma geleneğinden de bir sapma tehlikesini de içeriyor ki bu da modern dünya ile araya bariyer koymaktan farklı değil.
***
Başkanlık sistemini savunanlar, dünyanın yaşayan en eski demokrasilerinden ABD'de uygulanan sistemin tutarlı şekilde işleyişini örnek veriyor. Ancak Türkiye'de uygulanmak istenen sistemin bundan radikal farkları var.
Öncelikle, ABD Başkanı kongreye karşı sorumludur. Kongre seçimleriyle başkanlık seçimleri ayrı yapılır. Parti genel başkanlarının kim olduğunu bırakın dünyaya, Amerika'da bile bilen azdır. ABD dışişleri bakanı, merkez bankası başkanı, FBI ve CIA başkanları, hatta bazı senatörler sadece iki siyasi partinin bulunduğu ABD'de genel başkanlardan fazla tanınır. Başkan kanun teklifini parlamentonun onayına sunmak zorundadır. Kongre de kanun teklifi hazırlar, bu tekliflere karşı başkanın veto yetkisi sınırlıdır. Geçtiğimiz aylarda bazı Arap üst düzey yöneticilere karşı kongre ile dönemin başkanı Obama arasında yaşanan krizi hatırlayın. Kongre ABD'de başkanın göz kırpmasıyla harekete geçmiyor yani.
Sonra, ABD'de katı bir kuvvetler ayrılığı sistemi uygulanır. Mahkeme kararlarına idarenin veya kongrenin müdahalesi mümkün değildir. ABD tarihinde Watergate, İrangate gibi olaylar şöyle dursun, başkanlar olağan suçlarla ilgili bile yargı karşısına çıkarılabiliyor. Başkan, hukukun belirleyicisi değil, uygulayıcısı, mükellefi durumunda bu ülkede. ABD sisteminin başarılı olmasını sağlayan temel prensipler aşağı yukarı böyle...
ABD dışında başkanlık sistemi uygulamaya çalışan ülkelere hiç dönüp bakmayın... Hiçbiriyle Orta Asya'dan bir kısrak başı gibi Akdeniz'e uzanan bu cenneti kıyaslamak istemezsiniz.
***
Türkiye'de getirilmek istenen sistem tam olarak böyle değil.
AK Partililer, başkanlık sistemini ilk savunmaya başladıklarında, iki turlu dar bölge seçimleri, Genel Başkanlık görevini üstlenmeyen bir devlet başkanı, parlamento ve başkanlık seçimlerinin ayrı yapılması gerektiğini söylüyordu. Bu taban üzerinde başkanlık sisteminin daha demokratik sonuçlar doğuracağı, ufak partilerin temsil imkanı bulunacağı, başkanın da parlamento denetimine tabi olacağı öngörülüyordu.
Ne olduysa, bu arada seçimler birleşti, Başkan veya cumhurbaşkanı aynı zamanda parti genel başkanı oldu. Yani yürütmenin başı olan kişi aynı zamanda TBMM'de çoğunluğu olan partinin genel başkanı da olacak. Bunu şu andaki cumhurbaşkanı diye algılamamak gerek. Yarın seçimlerde en az tercih ettiğiniz partinin genel başkanının birinci çıkabileceğini de öngörmek gerekiyor. Kimi ekonomik kriz veya bunalım dönemlerinde en heretik görüşlü kişilerin dahi iktidar olabildiği dünyada yaşanan örneklerden anlaşılıyor.
Böyle durumlarda, yürütme organını üstlenen partiye oy vermiş veya vermemiş sosyal grupların yürütme karşısında korunması güç olacaktırki demokrasi denilen şey, hâkim olmayı başaramamış görüşlerin de savunulmasına olanak vermesiyle mümkün olabilir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde komisyon ve genel kurul tutanaklarını uzun süre takip edenler, teklif sahibi siyasi partininAK Parti yanitemsilcilerinin yöneltilen itirazlara tepkisinin "Zaten siz hep bunu yapıyorsunuz" düzeyini geçmediğini gözlemleyebilir. Sistemin gerçekte ne getirdiğine ilişkin kamuoyuna bir şey söyleyen de henüz yok. Tasarıya karşı partileri eleştirerek mi devam edecekler, kendi getirdikleri tasarıyı anlatarak mı seçim sathı mailine girecekler bekleyip göreceğiz.
Anayasanın değişmesi gereken maddelerinin olduğu görüşüne katılırım ama bu tasarıya bu haliyle "Evet" demek, dedelerimizin dedelerinden başlayarak sürgünler, kovuşturmalar, hapislerle kazanılan ve belli bir noktaya getirilen parlamenter rejimden vazgeçmek yanlış.
Ben "Hayır" diyeceğim.
ETİKETLER : Yazdır
Diğer Yazıları
© degisimmedya.com
İletişim Bilgileri Künye İstek, Şikayetleriniz İçin Tıklayın Tüm hakları saklıdır. İzinsiz kullanılamaz. Tel : 0 372 322 27 30
E-posta: info@degisimmedya.com