TELEVİZYON BİTTİ Mİ?
27 Subat 2017 09:11:43
Hiç televizyonunuzda izlediğiniz referandum propagandalarının eskiden verdiği etkiyi yaratmadığı dikkatinizi çekti mi?
Yanlış anlaşılmasın. Burada televizyonu yüzde yüz etkisiz bir kitle iletişim aracına dönüştüğü hipotezi değil söz konusu olan. Fakat televizyonların son dönemde ikna ediciliklerinden çok şey kaybettiği de bir gerçektir.
Çok değil bundan yirmi yıl kadar önce, televizyonlarda seçim dönemlerinde liderlerin yapıldığı açık oturumlar yapılırdı. Bugünkü AK Parti iktidarının katıldığı ilk seçim öncesinde, dönemin AK Parti Lideri (Genel başkanı değil, o zamanlar siyasi yasaklıydı) Recep Tayyip Erdoğan ile CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'ın çıktığı televizyon programı bugün bile hatırlanır. Daha önceleri ikiden de fazla parti lideri aynı programda karşı karşıya gelir, tabiri caizse "Kozlarını paylaşır"dı. MDP Lideri Turgut Sunalp, HP Lideri Necdet Calp ve Anavatan Lideri Turgut Özal'ın, 12 Eylül darbesinden sonraki ilk seçim kapsamında televizyonlarda yaptıkları tartışmalar ve performansları, o günleri hatırlayanlar tarafından hala konuşulur.
Sadece belli başlı partilerin liderleri değil, seçime giren tüm partilerin sözcüleri, YSK tarafından çekilen kura ile ekrana çıkar ve konuşmalarını yapardı. Bu sayede vatandaş adını sanını duymadığı partilerin memleket ideallerinden veya hezeyanlarından da haberdar olma fırsatı bulurdu.
Mesela, Anavatan (O zamanlar ANAP deniyordu) partisine muhalefet olsun diye kurulan Büyük Anadolu Partisi (Kısaltması BANAP) logosunu bile o günlerde ANAP Lideri Turgut Özal'ın yumuşak karnı sayılan baterist damadının Jaguar marka otomobili yüzünden davulun içinden atlayan jaguar olarak belirlemişti. Son seçim konuşmasında bu partinin lideri, Türkiye'de parti kurmanın çok kolay olduğunu, sadece ülkenin durumu konusunda eleştirileri dile getirmek için BANAP'ı kurduğunu, seçimlerde vatandaştan oy falan da istemediğini söylemiş, oy alamasa da bu çıkışıyla büyük taktir toplamıştı.
Ne günlerdi...
***
Televizyon 1923 yılında İngiliz John Logie Baird tarafından icat edildi, ilk televizyon yayını ertesi yıl Birleşik Krallık'ta Baird tarafından gerçekleştirildi. 1930'lu yıllardan itibaren televizyon bugünkü 'Beyaz Eşya' kategorisinde yaygın olarak satılıyordu. Türkiye'de televizyon yayınları konusunda çalışmalar 1952'de başlamasına rağmen, ilk televizyon yayını Ankara Mithatpaşa'daki TRT binasının bodrum katından 31 Ocak 1968'de gerçekleştirildi. Bundan on yıl sonra Türkiye'de neredeyse her evde televizyon yayını vardı.
TRT en başta özerk bir kurum olarak örgütlendiğinden ufak tefek sapmalar sayılmazsa iktidarın borazanı olarak nitelendirilmesi çok daha sonralara, 1980 sonrasına rastlar. Yine de o dönemde TRT konusunda yandaşlık suçlamaları yapıldığında, bunun doğru olmadığını gösteren örnekler de gösterilebilirdi. O günlerin yaygın şikayeti, iktidara yarım saat verilirken, anamuhalefete on dakikalık konuşma süresi verilmesinin seçimlerde fırsat eşitliğini bozduğu şeklindeydi.
Sonra 80'lerin sonunda Magıc Box adıyla bugün Star televizyonuna evrilecek olan ilk özel televizyon, yurt dışında uydudan yayın yapmaya başladı. Önce mahalledeki evlerin birkaçının üstünde çanak anten göründü, iki yıl içinde yeni kanalların da kurulmasıyla tüm evlerin üstü çanak antenlerle kaplandı. Bu kanalların hepsi tarafsızlık veya tarafsızlık görünümü yarışındaydı.
Sonrası biraz daha iyi bilinen bir dönem...
***
Sonra havuz medyası kavramı oluştu, iktidara yakın isimler biraz da kamu desteğiyle problemli kanalları satın alarak iktidara yakın yayınlar yapmaya başladı. Öyle ki, buralarda muhalefet partilerinin isimleri sadece gaflarıyla birlikte anılır hale geldi. Hükümete muhalif televizyonların durumu da bundan farklı değil. İktidarın gaflarını, muhalefetin önemli çıkışlarını vurgulayan, kendi dünya görüşlerinin sınırlarına mahkûm yayınlar yapmaya başladı bu kanallar da.
Netice televizyon sektörü açısından tahrip edici oldu. Televizyonların kamplaşması, izleyicilerin de belli kanalların dışında kanalları dışlamasına yol açtı. Bu işlerin şaka olmadığı bugünlerde ortaya çıkıyor. İzleyiciler bu sıralarda ne kadar kendi kanallarını izlemeye devam etse de, kendi izlediği kanalın bile propaganda sınırları içinde kaldığını büyük oranda biliyor. Yani televizyonların ikna ediciliği, yirmi yıl öncesindekiyle aynı değil.
Bir konuya daha değinmekte yarar var. Malum Yüksek Seçim Kurulu televizyonlarda propaganda süresine ilişkin sınırlayıcı düzenlemeler yapıyordu. İfade özgürlüğü ağırlık merkezini, yandaşlık-karşıtlık düzeni kadar, bu düzenlemelerle sınırlamak mümkün olmayan sosyal medyaya biraz da bu yüzden kaydırdı.
O yüzden seçim çalışmaları körlerin sağırların birbirini ağırladığı saha çalışmalarından, tek sesli televizyonlardan sosyal medyaya kaydı.
16 Nisan referandumunun en etkili iletişim kanalının televizyonlar veya gazeteler değil sosyal medya olması bundan.
ETİKETLER : Yazdır
Diğer Yazıları
© degisimmedya.com
İletişim Bilgileri Künye İstek, Şikayetleriniz İçin Tıklayın Tüm hakları saklıdır. İzinsiz kullanılamaz. Tel : 0 372 322 27 30
E-posta: info@degisimmedya.com