YÜZ ALTMIŞ DAKİKA...
14 Mart 2017 09:31:19
Türkiye genelinde lise dengi yüzbinlerce öğrenci Yükseköğretim sınavına girişte ter döktü. Öğrenciler 160 dakikada 160 soruyu cevapladı bu sınavda...
Bu yüz altmış dakika, acayip bir zaman dilimi... Bir kum saatini ters çeviriyorsunuz, nokta büyüklüğünde bir delikten kumlar akmaya başlıyor. Kum saatinin üst haznesinde bugüne kadar harcadığınız emek, gördüğünüz dersler, yaptığınız çalışmalar, annenin babanın umutları, sizin gelecek beklentileriniz falan var. Bu delikten aşağı geçtiğinizde ise orada ne olduğunu bilmediğiniz bir gelecek sizi bekliyor. Bir insan hayatının belirleneceği yüz altmış dakika...
Milyarlarca liralık devasa bütçeler, binlerce okul, senelerce emek verilen bir eğitim sistemi içinde geleceğe dair bir fikir vermek mümkün olmuyor ki, çocukların geleceğine karar vermek için bir de sınav yapıyoruz. Sen şuraya gitmeye uygunsun, sen şuraya, sen şuraya diyoruz onlara...
Üniversiteler hangi nitelikte öğrencileri kabul edeceklerine tüm teknik, bilimsel altyapıları, tecrübeli öğretim üyeleri, öğretim görevlilerine rağmen kendileri karar vermiyor. Sınav sonucunda ne çıkarsa bahtımıza diyerek kum saatinden paylarına düşecek olan öğrencileri bekliyorlar.
Anne babalar, binlerce, binlerce lira masraflar edip, çocuklarına en iyi geleceği sağlamaya çalışıyor. Kimi zaman zorlayıcı yöntemler, değişik düzeyde mobbing uygulamaları kullanılıyor. Çocuklarının istediğinin ne olduğu konusunda fikir edinmek yerine, onlar da bu kum saatinin basınç uygulayan unsurları arasında yer alıyor ama netice ne onların istediği, ne de çocuklarının istediği şekilde gerçekleşiyor.
Bu işte bir yanlışlık olduğu fikri yeni değil. Eskiden beri üniversite sınavının eğitim sisteminin ana eksenini oluşturmasına eleştiriler getirilmiştir. Düşünün, çocuklar çok iyi test çözüyor, çok iyi üniversitelere gidiyorlar ama daha önce geçirdikleri en az 12 yıllık eğitim onlara düzgün bir mektup yazmayı, dilekçe yazmayı, bir konuda görüşünü ifade edecek belagatı öğretememiş. Çoktan seçmeli olmadıkça, kesin sonuç isteyen pozitif bilimlerde bile cevabı bulamayan onlarca kuşak yetiştiriyoruz.
Öğrencilere ilk öğretmemiz gereken, kendilerini veya karşılaştıkları problemleri ifade etmek olmalıydı. Gerçek sorunlara gerçek çözümler üretmeleri için önlerini açacağımıza, sadece steril ortamlarda cevabı seçeneklere indirgenmiş problemlerin karşısına koyuyor, sonra eğitim düzeyinin ne kadar geri olduğundan şikayet ediyoruz.
Bu sistemin neticesi başka türlü olabilir mi?
***
Çocukların işi zor... Hem de çok zor...
Hiç kimse onlara hayatta karşılaşacakları sınavların en önemlisinin YGS sınavı olmadığını söylemiyor. YGS'nin yaşamda karşılaşılan çeşitli türden sınavların sadece birisi olduğunu, yaşamın kendisinin aşılması gereken engeller, uzlaşma gerektiren durumlar olduğunu, bunların aşılmasının çoktan seçmeli sınavlara değil, hayatın kendisini yorumlama yeteneğine bağlı olduğunu söylemiyor. Çocuklar bunu belki bir süre sonra fark ediyor ama hayat çarkının belli bir rotasına girdikten sonra o çarkta karar verici pozisyona gelene kadar kırk fırın ekmek yemek gerekiyor.
Çocukları yarış atı haline getirdiğinizde bakın ne oluyor? Çocuk arkadaşlarını potansiyel rakipleri olarak, aşılması gereken engeller olarak görmeye başlıyor. Problemleri işbirliği yaparak aşmak, uzlaşma yoluyla neticeye ulaşma kabiliyeti hak getire böyle olduğu zaman...
Dünyada sınavları tamamen kaldırmanın daha doğru olacağını tartışan ülkeler var. Bizde yetmiyor üniversite sınavı, liselere girişte bile öğrencileri çoktan seçmeli bir çarkın parçası haline getiriyoruz. Sınav sistemi denilen şey bir süre sonra yaşam biçimine dönüşüyor. Her birey ötekinin engeli oluyor. Biz kavramı rafa kalkıyor, ben kavramı ağırlık kazanıyor. Eğitim özgürleşmenin değil, itaat alışkanlığı kazandırmanın enstrümanı halini alıyor. Bugün eğitim diye dayattığımız sürecin hangi yola daha yakın olduğu sorusuna daha titiz bir bakış atmaktan korkuyorum.
Pazar günü üniversite sınavına giren tüm kardeşlerimin en iyi neticeyi almasını diliyorum. Daha iyi neticelerin alınmasının mümkün olduğu bir dünyayı inşa etmeyi biz beceremedik. Belki onlar bir çıkış yolu bulacaklar, belki bulamayacaklar. Ama yine de bu görev onların.
İnşallah gönüllerinde ne varsa o yöne gitmenin bir yolunu bulurlar...
ETİKETLER : Yazdır
Diğer Yazıları
© degisimmedya.com
İletişim Bilgileri Künye İstek, Şikayetleriniz İçin Tıklayın Tüm hakları saklıdır. İzinsiz kullanılamaz. Tel : 0 372 322 27 30
E-posta: info@degisimmedya.com