O SANDIĞA GİDİLECEK
13 Nisan 2017 08:33:36
Sandık vatandaşın her önüne konulduğunda, bir grup insan çıkar, "benim oyumla ne olur, sonuç değişmez" der. Diğer bir grup da, "Al birini vur ötekine" diye konuşur.
Bu insanların kararsız olduğu kabul edilir. Fakat tam olarak doğru değildir bu. Zira birinci gruptakiler sandığa gitseler, nereye oy vereceklerini çok iyi bilirler. İkinci gruptakiler ise kendilerince tercih edebilecekleri bir yer olmadığını söylemek isterler ama sandığa gittiklerinde onlar da birinci tercihleri yoksa da ikinci tercihlerineya da en sevmediklerinin rakibineoy kullanırlar. Neticede, tembellik ve teslimiyeti meşru kılma yolunu seçenlerdir bu gruplarda yer alanlar.
Önümüzdeki Pazar günü oy kullanılacak şey bir genel seçim, yerel seçim filan olmadığından, "Al birini vur ötekine" grubu muhtemelen olmayacaktır. Zira referandumda "Evet" demekle, "Hayır" demenin aynı şey olduğunu öne sürmenin sağlıklı bir gerekçesini inşa etmek mümkün değil.
Diyelim ki, böyle bir referandumun gereksizliğini savunacaksınız. O durumda "Hepsi bir" deyip oy kullanmaktan kaçınmaktansa, "Hayır" demek daha gerçekçi bir tercih olacaktır. Eğer bu paketin daha iyi bir ülke geleceği için elzem olduğunu düşünüyorsanız, "Evet" oyunu kullanmamak suretiyle o tercihin hayata geçmesine engel olmaktan veya "Hayır" demekten başka anlam taşımaz.
Kısaca o sandığa gidilecek...
***
Modernizm, toplum içinde yaşayan bireylere, normal koşullar altında almayacakları sorumlulukları yükleyen bir ideolojidir. "Devlet ve topluma karşı ödevler" denilen şeylerin kökünde son üç yüz yıllık sosyolojik gereksinimler vardır.
Fakat doğrudan demokrasinin en temel enstrümanı olan referandumlarda oy kullanmak, bu eleştirel bakış açısının bir miktar dışına çıkar. Zira neticenin ne olacağıyla hiç ilgilenmiyor bile olsanız, o netice er ya da geç gelip, bir şekilde yakanıza yapışır. Yani bu sorumluluğu devlete veya topluma karşı bir ödev şeklinde değil, birey olarak dünya ve evren karşısındaki tutumunuzun, bu tutumun çocuklarınız üzerinde yaratacağı etkiyi belirlemenin gereği olarak, aileye, komşulara ve geleceğe karşı bireysel bir ödev olarak kabul etmekte yarar var.
Eğer bu geleceği belirleme sorumluluğundan kaçarsanız, başka birilerinin sizin geleceğinizi belirlemesi kaçınılmaz. Bu yüzden armudun sapı, üzümün çöpü, ne şiş yansın ne kebap diyerek, ne İsa'ya, ne Musa'ya yaranamayan pasif bir pozisyonu kabullenmek yerine yapılması gerekeni yapmak gerek.
O da Pazar günü oyunuzu kullanmak.
***
Buraya bir parantez girmekte yarar var. Sorumluluk dediğimiz şeyin temeli Pazar günü sandığa gidip oy kullanmak ama daha fazlasını da yapmak gerek.
Kimi zaman, uygun olanın yerine, doğru olanı yapmanız gerekir. Toplumun geneli bir korku, kaygı halinde yaşarken, o kaygı halini dağıtmanın yolu korkulara direnmekten geçer. Korkunun öznesiyle muhatap olmamak için pasif-konformist bir tutum içine girmek, korkuyu yaratan olguları meşrulaştırmaktan başka bir şeye yaramaz.
Ortama bakıyorsunuz... Hayli geniş bir kesim, kararlarını açıklamaktan, düşüncelerini, inanışlarını, görüşlerini savunmaktan aciz durumda. Aman başıma bir iş gelir, aman şu işim bozulmasın diyerek, tercihlerini gizliyor, savundukları değerler mevzi kaybederken ya da yerle bir edilirken susmaktan başka bir şey yapmıyorlar.
Eğer insanlar görüşlerini adam gibi savunamayacaksa, her şeyin yolunda olduğu dönemlerde demokratlık taslamanın bir manası var mı? Eşkıya dünyaya hükümdar olmuyorsa, doğruyu, doğru bildiğini savunanlar sayesinde olamıyor. Suskunluğu tarz sayanların, bir yangının karşısında elinde bir kova suyla itfaiyenin gelişini bekleyenlerden ne farkı var?
Öyle orta sahada top çevirerek, tavşana kaç tazıya tut durumunda kalanların 16 Nisan'ın ardından çıkan sonuca göre kendilerini kazanana yamamaya çalışacağını göreceksiniz mutlaka. Belki bu kişilerin ipliğini pazara çıkarmak da kısmet olur o günler geldiğinde...
Bu parantezi burada kapatalım.
***
Evet de diyebilirsiniz, hayır da... Sizin geleceğinizi başkasının belirlemesindense, kendi geleceğiniz için verebileceğiniz bir karar kırıntınız olması yeğdir.
O yüzden Pazar günü bir saatliğine bir program yapmayın, programınızı o saate göre uyarlayın ve sandığa gidin. Paşa gönlünüz hangi tercihte bulunursa bulunsun fark etmez. Önemli olan sizin kararınızın da toplumun tümünün kararına katkı sağlaması...
Yani o sandığa gidilecek...
ETİKETLER : Yazdır
Diğer Yazıları
© degisimmedya.com
İletişim Bilgileri Künye İstek, Şikayetleriniz İçin Tıklayın Tüm hakları saklıdır. İzinsiz kullanılamaz. Tel : 0 372 322 27 30
E-posta: info@degisimmedya.com