15 TEMMUZ...
14 Temmuz 2017 09:42:19
Millet kavramı, ortak bir coğrafyada, birlikte yaşama iradesi taşıyan, ortak bir gelecek arzulayan insan topluluğu şeklinde tanımlanır.
Milletin içinde din birliği, dil birliği, inanç veya siyasi görüş birliği olması şartı aranmaz. Kimi milletlerde bunların hepsi veya bir kısmı da ortak olabilir ama tüm milletlerde ortak olan şeyler bu tanımın içinde bulunanlardır. Zaten birlikte yaşama iradesi ve ortak bir gelecek arzusu az buz bir şey değildir. Zira vatan sevgisi, millet sevgisi, devlet sevgisi, birliktelik arayışı ile bu sevgi ve arayışı tehdit eden unsurlardan korunma arzusu, hep bu temelden beslenir.
15 Temmuz günü, ordu içinde öbekleşen, milletin kalanından ayrı ve ona karşı bir anlayışa sahip bir grupla destekçileri, kendi anlayışını "Cebren ve hile" yoluyla, ateş ve kanla, şiddet ve ölümle geri kalana kabul ettirmeye çalıştı. Türk milleti, ordunun kalan kesimi, Türk polis teşkilatı omuz omuza bu tehdidi bertaraf etti.
Yaklaşık olarak her on yılda bir darbe, muhtıra veya "ince ayar" yaşayan bir ülkede, halkın birlikte yaşama ve ortak bir gelecek arzusunu canı pahasına savunulacak bir şey kabul etmeye başlaması, demokrasi ideasında yeni bir aşamaya gelindiğini gösterir. Demokrasi denilen şey, millet olmayı başarabilen ülkelerde serpilmeyi başarabildiğinden, neticede millet olma noktasında da kritik bir eşiğin aşıldığı sonucunu da çıkarabilirsiniz.
***
Milletin temsilcilerinin Ankara'da aynı saiklerle toplandığı ilk Türkiye Büyük Millet Meclisi 23 Nisan 1920'de açıldı, ortak bir gelecek için milletin canını ortaya koyduğu Kurtuluş Savaşı'nı zaferle sonuçlandırdı. Sonra 29 Ekim 1923'te Türkiye Cumhuriyeti kuruldu.
Cumhuriyet, egemenliğin kaynağının halktan gelmesi demektir. Her cumhuriyet olan yerde demokrasi olmayabilir. Cumhuriyet olmayan yerde de demokrasi bulunabilir. Meşruti monarşjlerin bir kısmı böyledir. Fakat demokrasinin en münbit toprakları, cumhuriyet rejimiyle yönetilen ülkelerde bulur.
Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucu iradesinin hedefinin tek partili bir rejim olmadığı, demokrasiye özel bir baskı olmaksızın geçme denemelerinden bellidir. Nihayet 1946 yılında çok partili rejime geçiş de, Kafkaslarda, Dumlupınar'da, İnönü'de, Çanakkale'de, Galiçya'da, Kutt'ül Amare'de çarpışan kahramanların, yitirdikleri silah arkadaşlarının evlatlarına bir borcu olarak, aynı kurtuluş savaşının kahramanları tarafından hayata geçirilmiştir.
***
Türk milleti demokrasiye giden yolun her aşamasından keyif almış, onu benimsemiştir.
Yine de,27 Mayıs 1960 darbesinde, 12 Mart 1971 Muhtırasında, 12 Eylül 1980 darbesinde, 28 Şubat 1997 post modern darbesinde, bu haklara sahip çıkabilecek seviyede bir millet olgunluğunda bir muhalefetle karşılaşmadı.
Fakat, 1960'ta darbeyle mevkilerinden edilenler, idam sehpasında celladın ilmeğiyle muhatap olanların halen gördüğü muhabbet, darbecilere duyulan antipati, milletin temel tercihinin demokrasiden yana olduğunu gösterir. Türkiye tarihinde başarılı olup da milletin takdirini kazanmış askeri darbe de yoktur, vatana millete hayırlı bir sonuç getiren, ekonomiyi canlandıran, istihdam oluşturan, değer üreten bir darbe de... Tüm darbeler sözde daha iyi bir düzen için yapılırlar ama sonucu nispi bir çöküştür ve bu sadece Türkiye'ye özgü bir durum değildir.
15 Temmuz darbesi püskürtüldü. Başarılı olsa, bölgesel konjonktüre bakıldığında önceki darbelerin verdiği hasarın kat be kat fazlasını verme potansiyeli olduğutüm siyasi görüşlerin darbe konusunda birleştiği noktaların başında geliyor buanlaşılıyor.
***
Yukarıda belirtildiği üzere, bir yıl önce, 15 Temmuz 2016 günü Türk Milleti, demokrasi serüveni ve millet olma süreci açısından kritik bir eşiği aşmayı başardı.
Millet, siyasi tercihi ne olursa olsun, tarihinde edindiği darbe tecrübelerinden hareketle, yeni bir girişime izin vermedi bir yıl önce. Bundan sonra başarılı darbelerin millet nezdinde ne ölçüde makbul olduğunu tartışacak nokta geride kaldı. Artık hiçbir darbenin başarılı olamayacağı, omzunda apolet, emrinde vatan evlatları var diye kimsenin kendi ikbali peşinde koşamayacağı bir döneme girdik.
Bundan sonra hedef bellidir. Yeni bir şey değil, anayasanın 2. Maddesinde yazılı olandır bu hedef. Bana bir anayasa yaz deseler, tek kelime eklemeden bu cevabı verirdim:
"Toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk Milliyetçiliğine bağlı, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devleti."
Birlikte yaşama ideali ve ortak bir gelecek arzusunun serpileceği çerçeveyi başka türlü çizmeye gerek var mı?
ETİKETLER : Yazdır
Diğer Yazıları
© degisimmedya.com
İletişim Bilgileri Künye İstek, Şikayetleriniz İçin Tıklayın Tüm hakları saklıdır. İzinsiz kullanılamaz. Tel : 0 372 322 27 30
E-posta: info@degisimmedya.com