YİĞİT MUHTAÇ OLMUŞ...
21 Temmuz 2017 08:41:43
Yiğit muhtaç olmuş kuru soğana/bilmem söylesem mi, söylemesem mi, diye bir türkü vardır. Türk insanının en trajik insanlık halini böyle yalın bir şekilde ifade eden bu satırlar, Bedri Rahmi Eyüboğlu'ya "Ne zaman bir köy türküsü duysam, şairliğimden utanırım" dedirten satırlardır.
Türkiye'nin en büyük belası, tüm belaların babasıdır "Yiğidin kuru soğana muhtaç olması." Eğer çalışma yaşına gelmiş tüm yurttaşlar, açlık sınırında bir ücretle çalışabilecekleri iş bulabilseydi, kadına şiddet, terör, eğitim, töre cinayetleri, narkotik vakaları gibi birçok sorun kendiliğinden marjinalleşir, daha güzel bir dünya için bir sıçrama tahtası elde edebilirdik.
Bu satırlarda daha önceden de yazılmıştır. İşsizlik bireye özgü bir ekonomik veya sosyal durum değil, temel bir insanlık halidir. Açlık, susuzluk, ayrımcılık, dışlanmışlık, kötü muamele, ifade özgürlüğüne getirilen engeller gibi bir insanlık sorunu olarak da ele alınmalıdır. Hatta onlardan bile önceliklidir, zira ekonomik bağımsızlık bu sorunların büyük bölümünü kendiliğinden ortadan kaldırır.
Bir babanın evladından utanmasının nasıl bir duygu olduğunu hayal edemeyen kimse, işsizliğin ne olduğunu anlayamaz. Çalışmamayı bir hayat biçimi olarak tercih eden var mıdır bilmem... Varsın onlara saygı duyalım. Fakat geri kalan milyonlarca işsize saygınlığını vermenin tek yolu onlara insanlık onuruna yaraşır bir iş bulmak, meslek edindirmek, geçimini sağlamaktır.
***
Hal böyleyken problemin ne ölçüde büyüdüğü, resmi raporların gerçeğin suyun üstündeki kısmını gösteren ifadelerle anlatılır. Mesela Türkiye İstatistik Kurumu 2017 Nisan döneminde işsizliği şöyle ifadelerle anlatır:
"Türkiye genelinde 15 yaş ve daha yukarı yaştakilerde işsiz sayısı 2017 yılı Nisan döneminde geçen yılın aynı dönemine göre 463 bin kişi artarak 3 milyon 287 bin kişi oldu. İşsizlik oranı ise 1,2 puanlık artış ile yüzde 10,5 seviyesinde gerçekleşti."
Bu rakamlar, 3 milyon kişiyi aşkın işsizin evinde yaşayan on beş milyona yakın kişinin nasıl kan ağladığını, ailelerin dağılmanın eşiğine nasıl geldiğini, ununu eleyip eleğini asmış emekli dedelerin maaşı olmasa açlıkla karşı karşıya kalan insanların dramını anlatıyor mu? Anlatmıyor. Hem de hiç anlatmıyor.
Aslında bu rakamların kendisi de, ifade etmek istediği gerçekliğin yakınından geçmiyor. İşkur kayıtlarına göre işsiz sayısından mı söz ediliyor, yoksa ülkedeki işsizlerin sayısını net olarak tespit etmenin bir yolu mu bulundu? Tabii ki birincisi doğru olsa gerek. Ayrıca, bir rakamı küçültmenin dönemlere ve türlere göre ayırmak gibi bir yolu da vardır. İş bulmaktan umudu kesenleri işsiz saymazsanız, elinizdeki rakam gerçeğin anlık bir görüntüsünden başka bir şey değildir.
Aslında bir parça ütopik olsa da tahmini olarak işe yarayabilecek bir yöntem var. Devletin bir hafta sonra işsiz olan herkesi kamuda çalışmak üzere alacağını ilan ettiğinizi düşünün. Bu açıklamadan önce ve bu açıklamadan iki gün sonra işsiz sayısı nasıl değişir?
Türkiye'de açlık sınırındaki asgari ücretle yaşamını sürdürmeye çalışanların neredeyse tamamının iki gün sonra işsizler ordusuna katıldığını görebilirsiniz. Ayrıca, çoluk çocuğu işsiz olan emeklilerden iş arayanlar işsiz sayılırsa, hele hele çalışmak isteyip de iş bulamadığı için ev hanımlığına talim eden kadınlar da hesaba katılırsa durumun vahameti çok iyi anlaşılabilir.
***
Yani demek istiyoruz ki, devletin açıkladığı bir işsiz sayısı, bir işsizlik oranı var.
Bu sayıya dahil olmayan iş aramaktan umudunu kesenler, geçinemediği için yeniden iş arayan emekliler, çalışmak istediği halde bulamadığından ötürü ev hanımı olarak yaşamını sürdürenler, sadece işsiz denilmesin diye asgari ücrete, hatta daha aşağısındaki kölelik koşullarına razı gelenler işsiz sayılmalı. Bu işin çözümü pembe tablolar boyayıp, resmi sitelerde sergiler açmakla olmuyor. Hem de hiç olmuyor.
Hamaset de yeri geldiğinde... Fakat aç ayı oynamıyor. Yiğit kuru soğana muhtaç olduğunda rakamları öyle düzenlemekle böyle düzenlemeklebaşka bir deyişle problemin adını değiştirmekleproblem ortadan kalkmıyor.
Sonra bu problemin üstündeki devasa krimonolojik problemlerle boğuşup duruyoruz.
Bilmem söylesem mi söylemesem mi?
ETİKETLER : Yazdır
Diğer Yazıları
© degisimmedya.com
İletişim Bilgileri Künye İstek, Şikayetleriniz İçin Tıklayın Tüm hakları saklıdır. İzinsiz kullanılamaz. Tel : 0 372 322 27 30
E-posta: info@degisimmedya.com