ÜÇ KAYMAKAM...
27 Temmuz 2017 08:37:16
Devlet nedir bilir misiniz?
Hani kağıt üstünde, Türk Dil Kurumu'nun tanımladığı, bugünlerde erişimi kurnazlığa bağlanan Vikipedi'nin Platon'dan bu yana getirdiği kurumsal yapıdan söz etmiyorum.
İşinde gücünde, köyünde, mahallesinde, ailesinin geçim ve gelecek kaygıları başka her şeyin önüne geçen ortalama bir vatandaş için devlet nedir? Bu manada devlet, makamları temsil etmekle görevlendirilen kişilerdir. Okul müdürü, cami imamı, jandarma komutanı, emniyet müdürüdür devlet. Bunların temsil ettiği daha büyük bir devlet vardır ki o da ilde valiler, ilçede kaymakamlar tarafından temsil edilir.
Bireylerin devlet yaşamında etkisi sınırlı diye düşünebilirsiniz. Fakat bir makamı üstlenen kişilerin tutumu, o makamın temsil ettiği devlet algısını doğrudan etkiler... Devletin müşfik bir baba mı, ceberrut bir büyükbaba mı, yoksa başka bir şey mi olduğunu doğrudan bu kişilerin yönetim-yönetişim biçimleri belirler.
Size Ereğli'de kaymakamlık yapmış üç kişiyi anlatalım o zaman...
***
14 Eylül 1909 günü Ereğli'ye yeni bir kaymakam atandı. Yurt dışında eğitim gören otuz sekiz yaşında, Tunalı Hilmi adında bu genç kaymakam, dönemin Avrupa'sını kasıp kavuran milliyetçilik, halkçılık, eşitlik, özgürlük kavramlarıyla dolu halde, ömrünün Ereğli'ye gelene kadar geçen kısmını jurnalcilerin takibi altında geçirmiş bir eylem adamıdır.
Bu tarihlerde Ereğli'yi hayal etmek bugün yaşayan biri için kolay değil. Üstüne başına giyecek tek kat düzgün elbise bulamayan köylülerden ve kasaba büyüklüğünde bir yerleşimin birkaç kalburüstü eşrafından ibarettir Ereğli halkı. Köylerden hali vakti olanların at sırtında en iyi ihtimalle yarım gün yol giderek ulaştığı, geri kalanın ise bir gidiş gelişte bir çift çarık eskittiği, sadece yaşamak için yetecek kadar gıdaya ulaşabilen, okuma yazma oranının yüzde beş ila sekiz arasında olduğu varsayılan bir topluluk düşünün.
Osmanlı Devleti'nin bürokratik bir monarşi olduğu malum. Her şey evrak üzerinden görülür, evraksız hiçbir iş yapılmazdı. Öyle ki, en ücra mezralar dair kayıtlar dahi halen büyük oranda görülebilmektedir Osmanlı'nın kayıtlarında. Fakat okuryazar olmayan, çoğunun arzuhalciye name yazdıracak para bulamadığı bir toplumda, arzuhal yazma zorunluluğu önemli bir zulme dönüşebilir.
Tunalı Hilmi Bey, kaymakamlık görevini devralmasının hemen ardından, devlet dairesinde işlerini görmek isteyen ahaliden kişilerin arzuhal zorunluluğunu ortadan kaldırdı. Vatandaş devletiyle küçük bir arzuhal kağıdı kadar yakınlaştı. Tunalı Hilmi'nin Evlendiriciler Cemiyeti ile parasız pulsuz gençleri evlendirmek için yaptığı çalışmaları da göz önüne alırsanız, devleti şefkatli bir el olarak algılayanların sayısı hayli artmıştır muhtemelen... Az buz bir mesafe değil bu....
***
Bir önceki dönem Ereğli Kaymakamı İbrahim Çay'ı hatırlarsınız... "Bu makamlar hiçbirimize baki değil, kibir adamı yer bitirir" özlü deyişlerini hayat felsefesi yapmış bir devlet adamıydı. Şimdi Antalya Vali Yardımcısı olarak görev yapıyor.Normalde, görevdeki kamu yöneticileri hakkında övücü yazı yazmaya karşı ilkesel bir tavrımız vardır. Zira övücü ifadelere inanmak kolaydır ve bir süre sonra eleştirmek gerektiğinde övgüler yazanın ayağına dolanır. Kaymakam Çay görevdeyken içimden 'Tayini çıktığında hakkında mutlaka yazmam gerek' diye düşündüm. Bunun nedeni ş uydu.
Kaymakamlık toplantı salonunda Köylere Hizmet Götürme Birliği'nin bir ihalesi var. Normalde basın mensupları olarak böyle toplantılarda baştan bir fotoğraf çekip, daha sonra sonucu öğrenmek suretiyle haber yaparız. Nasıl olduysa o toplantıda tek bulunan basın mensubu bu satırların yazarıydı. Kaymakam Çay'a başımla selam verip çıkmak için izin istediğimde, "Dilerseniz kalıp izleyebilirsiniz" dedi. İhale bir su deposunun yapımıyla ilgiliydi ve öyle büyük bir ihale falan değildi ama her zaman prosesi yakından görme fırsatı bulunmayacağından toplantıyı izledim.
Çay birinci teklifler açıldığında, belirlenen fiyatın fazla altına düşülmediğini gördü ve teklif sahiplerini ikinci kırım için dışarı çıkardı. İkinci kırımda da beklediği seviyeye inmediğini görünce, "Para benim cebimden çıkmıyor, devletin, milletin parası" diyerek üçüncü kez kırım için teklif sahiplerine süre verdi. Bu arada dışarıda ne konuşulduğunu görmek maksadıyla ben de çıktım. Müteahhitler şikayetçiydi. Önce "Ondan sonra işçiler eylem yapar paramızı alamdık diye. Böyle olur mu?" diyerek ihaleden çekilmeye niyetlendiler. Sonra son kırıma katılmayan bir müteahhit, "Madem bu kadar indiniz, bari beş on lira daha sembolik bir kırım yapın da iş görülsün" dedi ve bu şekilde ihale bağlandı. İlk kez devlet parasının nasıl titizlikle korunduğuna şahit oldum. TSO yöneticilerinden bir arkadaş, kaymakam beyin para konusundaki titizliği nedeniyle OSB toplantılarında bu konuları onun halletmesini istediklerini de söylemişti üstelik.
Tüyü bitmedik yetimin hakkını kimseye vermek istemiyordu kaymakam Çay.
Bu olayı Kaymakam Çay'ın tayini çıktığında anlatmak istiyordum ama tam o sırada o zaman çalıştığım gazeteden ayrılmış bulundum. Yeniden iş bulduğumda da Nazım Madenoğlu göreve başlamıştı. Yazsam, yeni kaymakama ayıp olur diye yazamadım. Elbette tüm yöneticilerin kusurları vardır ama şeffaflık söz konusu olduğunda Kaymakam Çay'ı anmadan geçmemiz mümkün değildir.
***
Ve Kaymakam Nazım Madenoğlu...
Belki bir gün Madenoğlu için bir şeyler yazmayı düşünebilirim. Yukarıda ifade ettiğim üzere, görevdeyken kişilerin yaptığı şeylerden ziyade yapamadıklarını yazmak daha yararlıdır diye düşünmüşümdür hep.
Fakat önce Bağlık Mahallesi, sonra da Kepez mahallesinde yapılan Vatandaşla Buluşma Toplantılarından söz etmemek haksızlık olur. Kaymakam, tüm daire müdürleri, belediye, BEDAŞ, DERGAZ, TELEKOM gibi kurumların yetkilileri topluca vatandaşın ayağına gidip sorunları dinliyor. Bence şimdilik vatandaş derdini ifade etmekte sıkıntı yaşıyor olabilir. Fakat bu uygulama devam ettikçe insanlar meramlarını anlatacak sosyal olgunluğa da erişecektir. Uygulama tavsamaya mahal bırakmadan sürmeli...
Zira belirttiğimiz üzere devlet algısı makam sahiplerinin tutumuyla doğrudan ilgili bir konudur. Yüz sekiz yıl sonra, dilekçe verenin derdini dinleyen devletten, 'ne olur derdini söyle' diyen bir devlete geldiysek, bu devleti temsil eden kişilerin vatandaşla ilgilenme biçimindeki evrim sayesindedir.
ETİKETLER : Yazdır
Diğer Yazıları
© degisimmedya.com
İletişim Bilgileri Künye İstek, Şikayetleriniz İçin Tıklayın Tüm hakları saklıdır. İzinsiz kullanılamaz. Tel : 0 372 322 27 30
E-posta: info@degisimmedya.com