Fındığı alan Üsküdar'ı geçti!
21 Agustos 2017 09:48:30
Bundan yaklaşık bir buçuk sene önce, 13 Nisan 2016'da "Fındık üreticisinin iyi günleri", daha sonra 8 Eylül 2016'da "Fındık üreticisi uyurken" başlıklı, fındık üreticisinin içinde bulunduğu durumu ve gelecekle ilgili görüşler içeren iki yazı yayınlandı bu sütunlarda.
Her iki yazı da fiziksel bir kesinlikle gerçekleşiyor.
Birinci yazıda serbest piyasa koşullarında herhangi bir sektörün üreticileri için en büyük tehlike, kritik anlarda toplu hareket etmeyi olanaksız kılan örgütsüz yapı olduğu hatırlatılarak şöyle deniliyor:
"Bu tehlike, Karadeniz bölgesi söz konusu olduğunda, öncelikle fındıkta kendisini gösterir. Bölgenin en önemli gelir getirici faaliyeti, Türkiye'nin en önemli tarım ihraç mamülü olan fındık, aynı zamanda en az örgütlü üreticinin bulunduğu faaliyet alanıdır. Fındık fiyatının ne olacağı gibi hayati bir konuda bile iki fındık üreticisi yan yana gelip de fikir birliğine varamaz. Biraz da belki evleri bile birbirinden uzaklara kurduran Karadeniz coğrafyasının eğittiği bağımsızlığına düşkün insan yapısından ötürü ortak hareket etme yeteneği enikonu zayıftır.
Oysa, Sektörün alıcısı konumundaki uluslararası işletmeler geçtim kendi aralarında örgütlenmeyi, her biri kendi içinde sektörün önemli bir paydaşı olan birlikler şeklinde örgütlenmiş. Bunlar alım yapılan döviz cinsinden paraların birbirlerine göre konumlarını, alım yapılan ülkenin (yani Türkiye'nin) ekonomik, sosyal, siyasal durumunun ticarete etkisini hesap edip, topluca pozisyon alabilme yeteneğine sahip.
Özetin özeti şu: arz ve talep kefelerinin bir tarafında alabildiğince örgütsüz, öbür tarafında da her açıdan, şirket, birlik, borsa vb örgütlenmelerinin tamamına sahip yapılar var."
Yazıda, üreticiyi temsil eden tek yapı olan Ziraat Odalarının fiyatın arz-talep dengesiyle oluşacağına dayanan, fiyatların yükseleceği beklentisi pompalaması eleştirilerek, bugünkü örgütsüz yapı içinde üreticinin fiyatlar üzerinde hiçbir etkisi olamayacağı, bu yüzden örgütlü bir yapı kurulması gerekliliğine dikkat çekiliyor ve şöyle son buluyordu:
"Bunlar fındık üreticisinin iyi günleri. Eğer satış aşamasında üreticiler örgütlenmeye gitmezse, sektörün örgütlü alıcıları önümüzdeki senelerde tarlaları üreticiye dar edecektir. Aha buraya yazıyorum."
Gerçekleşti mi? Her satırı gerçekleşti...
***
İkinci yazıda, Sabah Gazetesi'nden Şeref Oğuz'un fındık sektörü ile ilgili bir yazısından hareket ediliyordu. Oğuz'un ifadeleri şöyleydi:
"Madem neyi nasıl yapacağımızı öğrendik, neden hâlâ lafla peynir gemisi yürütme gayretindeyiz? Bir önceki sene fındıktan ülkemize toplamda 2.5 milyar $ girdi diye sevindik ama yalnızca bizden aldığı fındıkla 13 milyar euro ciro yapan bir firma var. Sözüm odur ki fındığı bizde borsası başkasındaki yapıyı dönüştürmek bu kadar mı zor? Hâlâ 'yapmalıyız, etmeliyiz' ifadeleriyle 'sorunu kendi sorumluluk alanı dışına öteleyen' fındık aktörleriyle nasıl olacak? Üreticinin tek derdi fiyat, tüccarın tek derdi kârı, birliklerin tek derdi ürün üzerinden siyaset üretmek olunca, Türk fındığı onun bunun cirosuna çerez olur, kalır... Anlamadığım şu: Bu cennet vatanı canımız pahasına koruyabiliyorsak, canım fındığın kârını neden başkası yiyor ve bize işin hamallığı kalıyor?"
Yazıda aynı zamanda Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Yönetim Kurulu Üyesi ve Ordu Ziraat Odaları İl Koordinasyon Kurulu Başkanı Arslan Soydan'ın fiyat oluşumundaki şaşkınlığına dikkat çekilmişti. Soydan, "Normal şartlarda pazara ürün inmeyince fiyatta artış olur. Bu sezon hem rekolte düşük hem de pazara fındık inmezken fiyatın artmamasına şaşıyoruz. Bu fındık fiyatının artması için daha ne olması lazım? Artık bu üreticiyle alay edilmesin. Fındığın hakkı neyse fiyatını da ona göre açıklayın" demişti.
Neden bunlar yapılmadı diye soran Oğuz'a, fındığın fiyatının büyük oranda Türkiye'de belirlendiği Fiskobirlik döneminin nasıl vandalca sona erdirildiği yazıda şöyle hatırlatılıyordu:
"2007 öncesinde Dünya Fındık piyasasının en önemli aktörü, 1930'lu yıllardan beri üretici kooperatifi Fiskobirlik idi. Tüccar bu piyasanın ufak oğluydu ve ancak harçlık düzeyinde iş yapma imkanı buluyordu. Yine Atatürk döneminden kalma bir "Milli Fındık Politikası" vardı ve gelmiş geçmiş tüm hükümetler alım dönemlerinde birliğe kredi veriyorlar, birlik de satışını yaptığında devlete borçlarını ödüyordu. Fiyatların belli bir marjın altına düşmesinin önündeki en büyük engel de bu birlikti.
Sonra yukarıda ifade edildiği üzere MHP'li Yaşar Pamuk'un Fiskobirlik başkanı seçildiği dönemde, devlet birden Fiskobirlik'e verdiği krediyi kesti. Fiskobirlik üreticiye borçlarını ödeyemedi. Üretici Fiskobirlik kapılarında perişan oldu. Devlet önce Toprak Mahsulleri Ofisi yoluyla alım yaptı, sonra alan bazlı fındık desteklerini devreye soktu. Seçimli bir dönemden geçildiğinden üç yıllığına verilen destekler daha sonra da devam etti. Bundan sonra ne olur bilinmiyor. Fındık üreticisi mart ayı uykusunda rüyasında alan bazlı fındık desteği ödemelerini gördü.
Bu arada piyasada fındığın aktörleri olarak Tüccar ve Üretici dışında kimse kalmadı. Kamusal alanda korunması gerekenin üreten olduğu açıkken, Tüccar lehine yaşanan gelişmeler o noktaya geldi ki, üretici fındık piyasasının üvey evladı haline geldi. Bundan sonra olacaklar konusunda iyimser olmak kolay değil. Ama bu günlerin geleceği sır değildi."
Bugün yine aynı çerçeveden, aynı konular konuşuluyor. Belki bir gün üretici de oynanan oyunu fark edecek ama neye yarar?
"Atı alan Üsküdar'ı geçti" diye buna deniyor işte...
ETİKETLER : Yazdır
Diğer Yazıları
© degisimmedya.com
İletişim Bilgileri Künye İstek, Şikayetleriniz İçin Tıklayın Tüm hakları saklıdır. İzinsiz kullanılamaz. Tel : 0 372 322 27 30
E-posta: info@degisimmedya.com