Falan filan...
18 Eylül 2017 08:47:47
İçinde yaşadığımız sosyal ortamda bazı işler var ki hayatın akışı içinde normal kabul edilmesine karşın, biraz geriye çekilip uzaktan bakınca mantık kabul etmekte zorlanıyor.
Hadi soralım:
Son on yılda engelli otoparklarında, başka bir deyişle engelliler için ayrılan otopark alanlarında engellilere ait bir araç görmüşlüğüm on-onbeş kereyi aşmaz. Oralarda plakasında engelli logosu olmayan araçlar bulunuyor. Bu araçlar diyelim ki engellilere ait. Bunların engellilere ait olup olmadığını bilmenin bizim bilmediğimiz bir yolu mu var?
Diyelim ki bu araçlar engellilere ait değil. Nasıl bir sürücü engelliler için ayrılan bir alana gönlünde bir yük taşımadan aracını bırakıyor? Yoksa artık duyarsızlık, adam sendecilik, kabalık gibi davranışlardan arınamayan vatandaşları da engelli kabul etmeye başlamalı mıyız?
***
Şu insanların olmadıkları şeyler gibi görünme çabası var ya... Yaşlıca ablaların abilerin delikanlı gibi gözükme gayreti... Yoksulun zengin gibi görünmek istemesi... Zenginin halktan biri gibi yaşamaya özenmesi falan filan... Acayip işler...
Reklam olmasın ama kalburüstü sporları anıştıran markalar var. Bu markaların bir de fason üretimleri var. Parası olan markalı olanı alıyor, parası olmayan taklidi veya fason üretimini. Giyim kuşam işi aslında insanoğlunun meteorolojik koşullara uyum sağlama biçimiyle ilgiliyken, neden olmadığımız bir şeye dönüşmek, yapmadığımız bir sporu yapıyormuş gibi gösteren sembollere itibar ederiz ki?
Bir de en fazla izlenen dizilerin zenginler arasında geçen tuhaflıkları anlatanlar olduğu dikkat çekiyor. Yarısından çoğu açlık sınırında yaşayan bir toplumun, hiç yaşayamayacağı bir dünyada, kendi kimliklerini temsil etmeyen değer yargıları içinde gerçekleşen, çoğu gündelik yaşamda kimsenin izah edemeyeceği veya normal bir insanın düşmeyeceği durumları anlatan dizileri niye seyreder?
Yaşadığımızı sıradan bulup, yıldızlara erişmek istememizle bir ilgisi var mıdır bunun?
***
Biraz da siyaset. Ama taraf tutmadan...
Mesela iktidar partisinin ilçe kongresi, siz bu satırları okurken yapılmış olacak. Siyasi partiler veya sivil toplum örgütlerinde kongreler, yönetim kurullarını oluşturmak için yapılır. Başkanlar yeri geldiğinde değişir, adayların hangisinin örgüt için yararlı olduğuna delege karar verir.
Genel Merkez bir aday belirleyecek, karşısında bir aday çıkması halinde engellenecek, sonra kongre günü delegeler gidip oy verecek. İlçe başkanının kim olacağı önceden tespit ediliyorsa, kongre yapmanın ne gereği var? Yönetim kurulunun da değişeceği söylenebilir ama o da tek liste halinde hazırlanıyor. Tek başkanın altında farklı liste alternatifi yok yani...
Sonra demokrasi falan filan...
***
Haaa.... Muhalefetin de kurtuluşu yok...
Anamuhalefet, kongrelerini öteden beri çok adayla yapmıştır. Adayın biri çıkar, sonra ona kızan başka biri aday olur, bu ikisine kızan öbürü de aday olur. Veya iki seçim sonra bir yerlere aday olmak isteyen herkes ilçe başkan adayı olur.
Taraftarlar gerilir. Sırf beğendiği adaya oy vermedi diye aynı parti, aynı ideoloji, aynı yolun yolcusu olan dava arkadaşlarını gırtlaklamadıkları kalır bir tek. Sonra seçim yapılır, kaybedenler bir kenara çekilip burnundan soluma mesaisine başlar, kazanan da dengesiz, kararsız bir pozisyonda kalan iktidarını sürdürmeye çalışır.
Oysa çok adaylı seçimlerin ilk koşulu demokrasidir ve demokratlar olmadan demokrasi falan olmaz. Madem oylamanın sonucunda seçilen kişiyi kendi adayın kadar aziz bilmeyeceksin, o zaman diğer adayın taraftarlarının seninkini makbul kabul etmesini nasıl bekleyebilirsin?
Sonra parti içi barış falan filan...
Bitmez efendim bizim tuhaf işlerimiz. Biitmeeez!
ETİKETLER : Yazdır
Diğer Yazıları
© degisimmedya.com
İletişim Bilgileri Künye İstek, Şikayetleriniz İçin Tıklayın Tüm hakları saklıdır. İzinsiz kullanılamaz. Tel : 0 372 322 27 30
E-posta: info@degisimmedya.com