NEYDİ O GÜNLER...
26 Ocak 2018 08:04:14
Çocukluk günlerimizi düşününce, sanki aradan yüzyıllar geçmiş gibi geliyor. Herhalde bunun nedeni, teknolojide dalga dalga yaşanan dönüşümlerdir. İnsanı mutlu etmek, yaşamı kolaylaştırmak için icat edilen bunca şeye rağmen, mutsuzluk katsayısının artmış olması nasıl yaman bir çelişkidir!
Çocuğunuz televizyonda gördüğü bir reklamdan öğrendiği cicili bicili oyuncağı istiyor. Veya arkadaşında bulunan bir bilgisayar oyunu için huysuzluk ediyor. Cep telefonu, MP3 çalar, tablet bilgisayar vesaire derken bütçede uygulanan sıkı para politikaları gevşiyor, bütçe açık vermeye başlıyor.
Oysa bundan çok değil yirmi yıl önce, çocuklar gameboy, tetris, masaüstü bilgisayar gibi bugünkülerin ataları yüzünden hır çıkarıyordu. Bu bakımdan bugünden çok küçük farkları vardı ama en büyük fark, bu çeşit şeylerin masrafları bugüne kıyasla daha küçüktü. Mahrumiyetlerinin yarattığı mutsuzluk da doğru orantılı şekilde bugünkünden azdı.
Otuz yıl falan deyince manzara biraz daha değişiyor. Mesela, walkman diye bir şey vardı. Kasedi içine koyup, kulaklığı taktınız mı en havalı siz oluyordunuz. Bugün yaşı onbeşin altında olanlar kasetli teypleri bile bilmiyor. VHS ve Betamax videolar, film kulüplerine abonelikler filan vardı. Çeşitli çizgi film kahramanlarının kostümlerine benzer şekilde dikilmiş üst giyimleri filan vardı.
Belki bunların bir kısmı veya muadilleri bugün de vardır ama değişim dalgaları biraz daha masraflı, biraz daha mutsuz olanlara bırakıyor yerini. Tüketim toplumu böyle bir şey maalesef. Hep daha fazla satın alma ihtiyacı duyuyorsunuz. Bunun için daha fazla kazanmak gerekiyor. Kazanamayınca mutsuz oluyorsunuz, alamayınca mutsuz oluyorsunuz, komşunuzda görünce mutsuz oluyorsunuz.
Fakat bu hep böyle değildi...
***
Ah neydi o günler...
Köy çocuklarının kendi oyuncaklarını imal ettiği günler vardı. Kestane yapraklarını devedikenleriyle birbirine tutturarak şapkalar yapardınız. Dere kenarında yetişen sazlardan örgü sepetler şapkalar yapmak her çocuğun elinden gelirdi. İhtiyarlayıp kabuğu kalınlaşmış gürgen ağaçlarının kabuklarından tekerlekler ve bunun üstünde bir sopa vasıtasıyla sürülebilen arabalar yapılırdı.
Bizden evvelkiler ceviz filizlerinden flüt veya kaval yapmayı da biliyordu ama biz o günlere yetişmedik. Genç kestane ağaçlarının körpe kabuklarından borazan yapıldığı dönemleri ancak gördük. Geçen senelerde bizim haylazlar için böyle bir borazan yapmak kısmet oldu. Ağaçların kabuğu kısa süre sonra kendini yenileyebiliyor. Yani ağacı kesmek falan da gerekmiyor. Tek gereken kabuğu.
Bunu yine devedikenleri ile spiral formunda giderek genişleyen bir boynuz şekli veriyorsunuz. Ucuna da kestane filizlerinin uçlarından elde edilen, kamış adındaki sesi asıl çıkaran parçayı takıyorsunuz Biraz ucunu büzüp, belli bir şiddetle üfleyince, işin başarısına göre çok sıkı böğürüş sesleri elde etmek mümkün olabiliyordu.
Ne hikmetse o günlerde çocuklar doğada bulunan yenilebilecek nesneler konusunda da hayli bilgili idi. Devedikeninin körpe yapraklarına Çoban Ekmeği deniyordu mesela. Birdin, Kızılcık, Keçikulağı, çeşitli mantarlar, kestane filan derken bu menü öyle bir genişliyordu ki sabahleyin evinden ekmek almadan çıkan bir çocuk bile akşama kadar aç kalmazdı.
Oyunlara hiç girmemek gerek. Birçoğu rugby, kriket, golf ayarında nitelikli oyunlardı. Bunların nasıl oynandığını anlatmaya çalışsan birkaç köşe yazısı sürer.
***
İşin ilginci, kırk yıl önce herhangi bir köyde yaşanması mümkün bu inanılmaz eğlencelerin hepsinin ortak özelliğinin emek dışında bedava oluşuydu. Bazı oyuncak imalat işleri yarıştırır, bazıları ise işbirliğini özendirirdi. Mutsuzluk sadece beraber büyüdüğü komşunun kızını alamayan delikanlıların melankolisinden ibaretti.
Gerçi dökülen suyun kabını doldurmadığı doğrudur ama mutsuzluğumuzun büyük bölümünün bir şeylerin eksikliğiyle ilgili olduğunu görünce, o günlere özlem duymamak elde değil. O eksik saydığımız şeyler yokken, eksikliğiyle ilgili bir mutsuzluk da yoktu zaten. Neden narkotik problemlerin kökünün öyle veya böyle kent yaşamıyla ilgili olduğu da aynı meselenin bir parçasıdır.
Belki orta yaşlıların ortak özelliğinin eski günlerden konuşmak olduğunu söyleyenler olabilir. Yine de acele etmemek gerek. Bugün yitirdiğimiz birçok değerimiz de vardı o zamanlar...
Ne oldu da bugün yoklar onu sorgulamak daha yararlı değil mi?
ETİKETLER : Yazdır
Diğer Yazıları
© degisimmedya.com
İletişim Bilgileri Künye İstek, Şikayetleriniz İçin Tıklayın Tüm hakları saklıdır. İzinsiz kullanılamaz. Tel : 0 372 322 27 30
E-posta: info@degisimmedya.com