SADECE PARA MIDIR?...
06 Mart 2018 08:33:21
24 Nisan 1978...
İlkokul son sınıftayız. Komşu köy Ballıca'ya bağlı Kireçlik'te grizu patladığı haberi geldi. Çocuk aklıyla bir miktar hafife mi almışız nedir; 17 kişinin can verdiği faciadan, yaşadığımız köye yedi cenaze gelene kadar durumun vahametini çıkarmak mümkün olamadı.
Köylerde o günlerde bugünküne kıyasla birçok genç vardı. Hummalı bir faaliyetle, bir sürü genç mezar kazmaya koyuldu. Topu topu dört mahalleden ibaret köyün her tarafından ağlamalar yüzünden çocukların sokağa çıkmakta zorluk çektiği bir gündü. O günlerde askerden izne gelmiş bir büyüğümüzün, "O gün mezar kazmaktan ellerimiz su topladı" deyişi çok sonra nakledildi ama o günün hatıraları arasına sonradan karışan bir ifade oldu bu.
Yedi kişinin neredeyse tamamı çeşitli derecelerde akrabadan... Okula döndüğümüzde, eksik sıralardakilerin bundan sonra hayatlarına babasız devam edeceği bilinciyle yaşananveya yaşandı diye hatırladığımızbir suskunluk kaldı bir de...
***
7 Mart 1983...
O günlerde yeni kurulan Armutçuk Lisesi'nde öğrenciyiz. Lise dediğin üç seneydi ama bir sene önce açıldığından üçüncü sınıfta henüz öğrenci filan yoktu. Kandilli'den, Gökçeler'den, civar köylerden bir avuç öğrenciydik ve dünyanın kaç bucak olduğundan bihaber şekilde, hayatımızın en güzel günlerini yaşıyorduk.
O gün, akşama doğruikindi vakti olabilir mibir patlama sesi işitildi, elektrikler kesildi, oturduğumuz evin bulunduğu Gökçeler'de insanlar sokağa çıktı. Kara haber en hızlı iletilen haberdir ya... İki dakika içinde durum anlaşıldı. En fazla işçinin çalıştığı Ana Kuyu tabir edilen ocakta grizu patlamıştı.
Tam yüz üç kişi yaşamını yitirmişti. Ocağın çevresine feryat figan eden kalabalıklardan yanaşmak mümkün değildi. Cenazeler çıktıkça, ambulanslarla Geyikbeli'nde bulunan dispanserin alt katına sıra sıra konuluyordu. Mazgallı camların arasından gördüğümböyle bir manzarayı bir daha görmedimsıra sıra yatırılmış ölüler, bir gün önce gülen, hayatı alaya alan, tehlikeyi şakaya vuran, bir gün sonra nemli bir dispanser bodrumunda boylu boyunca uzanan babalar, kardeşler, evlatlar... Unutulacak bir manzara değil bu.
***
3 Mart 1992...
İstanbul Tuzla'da yedeksubay olarak askerlik yapmaktayken aldık acı haberi.1991 yılında İletişim Fakültesi'nden mezun olmuşuz. Derhal askerlik görevini aradan çıkarmak için Ağustos ayında teslim olmuşuz. Kozlu'da ocakta meydana gelen zincirleme patlamalarda 263 işçiden haber alınamadığını duyduk önce. Felaketlere şerbetlenmiş insanlarız biz. Aslında hepimiz ilk bir iki saat içinde kurtarılamayanların bir daha dönmeyeceğini biliriz de yine de umuda bir fırsat vermek isteriz.
Fakat "Ocakta devam eden yangın nedeniyle girişlerin kapatıldığı" haberi geldiğinde artık o son kıvılcım da yerini bir öfke parıltısına bıraktı: "Nasıl yani, mümkün değil miydi?"
Ocakta mahsur kalanların, duvarlara terk edilmişliklerinin öfkesiyle yazdığı grafitiler, gerçek mi, yoksa şehir efsanesi mi hala merak ederim.
***
17 Mayıs 2010'da Karadon'da 30 işçi yaşamını yitirdiğinde, 8 Ocak 2013'te Kozlu'da 8 işçi yaşamını yitirdiğinde, Ereğli'de başka bir gazetede, bugünkü mesleğimi icra etmekteydim. 2014 Bartın'da iki Çinli işçi yaşamını yitirdiğinde, 2015'te Kandilli'de bir işçi yaşamını yitirdiğinde de öyle...
Başta 13 Mayıs 2014'te Manisa'nın Soma ilçesinde yaşanan büyük faciada 301 işçinin yaşamını kaybettiği olmak üzere, ülkenin çeşitli yerlerindecanlar gittiğinde sayılar anlamsızdır aslında; hepsi birer evrendir yitirilenleryaşanan faciaları hiç saymadan, yanı başımızda yaşanan bunca felaket... Zonguldak'ta doğup büyümüş çok ender kişi yakın çevresinden birini bu felaketlerde kaybetmemiş, bunun travmasını yaşamamıştır.
Yaşarken farkına varmadığımız bir gerçek bu. Alt alta yazdığınızda, bunca felaket bir ömür için fazla gözüküyor. Maden işçilerinin geride bıraktıklarına kamu sektöründe iş verilmesi için kanuni düzenleme daha yeni yapıldı. Geç oldu ama iyi oldu.
Yaşamını yitiren bunca insan, ekmek kavgasının yanında, bir kentin ekonomisinii ayakları üstünde tutan bir serüven esnasında şehit düştü. Bunca acıyı yaşayan bir kente, "Sizin ocaklar zarar ediyor, para kaybettiriyor, bunları özel sektöre verelim veya kapatalım," deniliyor.
Bu "Para eksenli" mantığı, bunca felakette binlerce can yitirmiş, acılara katlanmış bir kentte yaşayan, çoğu bir yakınını kurban vermiş insanlara izah etmek, bu mantığı kabul ettirmek mümkün müdür?
O ocaklar Zonguldak açısından sadece "Para" mıdır?
ETİKETLER : Yazdır
Diğer Yazıları
© degisimmedya.com
İletişim Bilgileri Künye İstek, Şikayetleriniz İçin Tıklayın Tüm hakları saklıdır. İzinsiz kullanılamaz. Tel : 0 372 322 27 30
E-posta: info@degisimmedya.com