TARİHİ DEĞİŞTİRECEK SEÇİM...
20 Haziran 2018 08:33:11
Bugüne kadar tüm seçimlerin "en önemli seçim" olduğu iddia edildi. Sürekli tekrarlanan sözler bir süre sonra etkisini yitiriyor, bundan sonra yeniden işitince müstehzi bir tebessüm oluşuyor dudaklarda.
Fakat Pazar günü gerçekleştirilecek Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekili Genel Seçimi gerçekten başka hiçbir seçime benzemiyor. Bu seçim aynı zamanda doksan beş yıllık cumhuriyet tarihinin ana rotasında bir kırılma anlamı da taşıyor.
Bilindiği üzere, Türkiye'de Cumhuriyet Projesi aynı zamanda bir aydınlanma ve demokratikleşme projesidir. Bunun ilk on dört yılı tek parti döneminde geçti ama bu dönemlerde bile çeşitli demokratik yaşama geçiş girişimleri gerçekleştirildi. Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, Serbest Cumhuriyet Fırkası bunlardan biridir.
Dahası, demokratik yaşama geçiş, bundan kolaylıkla kaçınabilecek bir Milli Şef önderliğinde gerçekleştirildi. 1946 yılında çok partili rejime geçildi. İlk seçim şaibe tartışmalarıyla geçti ama iktidar değişmedi. Bundan sonraki ilk seçim olan 1950 seçimlerinde Demokrat Parti iktidara geldi, seçimi kaybeden iktidar muhalefet görevini üstlenmeye mecbur kaldı.
Gerçekten de Demokrat Parti'nin iktidara gelişi bir ideolojik kırılmaydı. Fakat öyle radikal bir kırılma olduğu düşünülmesin. Bu partinin kurucuları temelde Cumhuriyeti kuran kadrolardan oluşuyordu ve cumhuriyetin temel nitelikleri konusunda tartışmaya girecek kişiler değildi. Fakat tek parti rejiminde agresif yenileşme hareketlerinin, binlerce yıllık geleneğin bazı unsurlarınıonlar da sistemin özüne ilişkin konular değil, daha ziyade şekli konulardıerozyona uğratmasından şikayetçi olan parti mensuplarından oluşuyordu. Denilebilir ki Demokrat Parti'nin kadrolarının büyük bölümü de tek parti dönemi elitlerinden oluşuyordu.
Cumhuriyetin "İnşa eden devlet" geleneğini izleyen siyaset akımı 1980'e kadar devam etti. Devlet kamusal alanda eksiği hissedilen her alanda yer aldı. Gerek düzenledi, gerekse bizzat üretim süreçlerinde yerini aldı. Bu arada bir kamu sektörü ve çalışma hayatı sistemi kuruldu. 24 Ocak 1980'de açıklanan ve ekonomiyi liberalleştirme paketi denilebilecek kararlar, inşa eden devlet anlayışının yerini, düzenleyen ve denetleyen devlet anlayışına bırakmasına vesile oldu. Bu olay da Cumhuriyet tarihinin ikinci kırılma noktası oldu.
Türk demokrasisinin niteliği konusu çok tartışılmıştır. Süleyman Demirel, 1980 yılının eylül ayının ikinci haftasında gerçekleşen askeri darbenin olmaması halinde siyasal yaşamın giderek Amerikan tarzına evrileceğini söylüyordu. Yani liberaller(Adalet Partisi) iki kez arka arkaya iktidara gelirse, Cumhuriyetçiler (CHP) bir kez iktidara gelecek, siyasal yaşamın iki ana ekseni olacaktı. Bunlara merkez sağ ve merkez sol diyoruz bugün.
Fakat 1980 darbesi o güne kadar gelen siyasal birikimin har vurup harman savrulmasına yol açtı. Tecrübeli siyasetçiler yasaklandı, altı yedi yıl bunun yol açtığı sorunlarla boğuşuldu. Bu aşıldığında, merkezi dağılmış ama parlamenter demokrasiye sadakatini yitirmemiş bir siyasal gelenek kendini yeni baştan inşa etti. Merkezin dağılması, 1980 öncesinde marjinal kabul edilen partilerin sıra sıra yükselerek iktidara gelmesine yol açtı. Merkez sağ bir süre kendini korumuş olsa da merkez solun iktidar tecrübesi yetmişli yıllarda iki, doksanlı yıllarda bir koalisyon hükümetiylebu sonuncusunda küçük ortak olaraksınırlı kaldı. Dağınık merkezli siyaset, beklendiği üzere uzun süre kendini yeniden üretmeyi başaramadı ve iki büyük deprem ve bir büyük ekonomik krizin ardından yerini AK Parti'ye bıraktı.
AK Parti'nin seçim sisteminin daha önce hemen her parti tarafından eleştirilen ama kimsenin değiştirmeye cesaret edemediği azizliği nedeniyle iktidara gelişi parlamenter rejimde, koalisyonlar döneminin sonu olarak algılandı ve tek başına iktidar olmanın rahatlığını gören AK Parti de bu kendisinden önceki dağınık eksenli siyaset dönemini "enkaz" kendi dönemini "restorasyon" dönemi olarak kurgulamaktan geri kalmadı.
Türk insanı özgürlüğü sever. Kendi kendine karar vermesinin önündeki engellere tepki duyar. Önceki dönemde yaşanan sıkıntılar, uzun zamandan sonra ilk tek başına iktidarın demokratikleşme söylemleriyle birleşince İngiltere'deki Thatcher dönemindeki gibi arka arkaya onyıllar süren bir "Güçlü İktidar" dönemine girilmesini sağladı. Parlamenter rejim güçlü iktidarın özgüven katsayısının yüksek olduğu dönemde problem olmadı.
Fakat dünya her zaman değişir ve iki binli yılların ilk on yılının başından itibaren gücü aynen devam etse de iktidar partisinde özgüven problemleri yaşanmaya başladı. Bu yüzden karar alma mekanizmalarına demokratik tepkilere karşı daha şüpheyle bakar oldu. Kamusal alanda çeşitli tepki eylemleri anında "Ötekileştirilir" oldu, bunun sonucu siyaset dili sertleşti. Bunun da sonucu olarak meclis denetiminden azade bir yönetim tarzı olarak başkanlık sistemi tartışmaya sokuldu. Geçen yıl bu sistem nihayet referanduma sunuldu ve tartışmalı da olsa doksan beş yıllık parlamenter demokrasi yönünün değişmesi sonucunu doğuracak çok az farklı bir sonuçla bugüne geldik. Bu sürecin detaylarını biliyorsunuz.
İşte Pazar günü yapılacak seçim, Türkiye'nin parlamenter rejim sayfasını kapatması, en azından bu rotadan sapması anlamına geliyor. Tarihi değiştirecek bir seçim bu. Unutun daha önceki seçimleri, gerçekten de en önemli seçim bu. İster parlamenter rejimi savunun, ister karşısında olun netice değişmez. Önümüzde verilecek ciddi bir karar var...
Bu yüzden geleceğin hangi rotadan devam etmesini istiyorsanız oyunuzu ona göre kullanın. Başka her şey bir yana, "Tarih yazılırken sen neredeydin" diye soran çocuklarınıza, torunlarınıza, "Alaçatı'da, Bodrum'da, Marmaris'te şezlongda uyuyordum" cevabını vermemek için sandığa gidin, kararınız doğrultusunda oyunuzu kullanın.
ETİKETLER : Yazdır
Diğer Yazıları
© degisimmedya.com
İletişim Bilgileri Künye İstek, Şikayetleriniz İçin Tıklayın Tüm hakları saklıdır. İzinsiz kullanılamaz. Tel : 0 372 322 27 30
E-posta: info@degisimmedya.com