![MANŞETLERE DAİR...](https://www.degisimmedya.com/image/editor/3437_huseyin-aksakalim.jpg)
MANŞETLERE DAİR...
10 Haziran 2019 09:29:12
Sabah saatlerinde ilk işim, ulusal ve yerel sitelerin internet sitelerine bakmaktır.
Yerelde üç aşağı beş yukarı aynı haberler bulunur. Bakış açıları da üç aşağı beş yukarı birbirlerine benzer. Arada kimi zaman aykırı bir bakış açısı çıkar. Genelde de aykırı bakış açısındaki haber çok okunanlar arasına girer.
Basın kuruluşlarının tarafsızlığından söz edilir ama bu sadece laf-ı güzaftır. Aslolan basın kuruluşlarının bağımsızlığıdır. Yani basın kuruluşu tuttuğu tarafı kabul edecek, olguları bu bakış açısına göre yorumlayacak. Birbirinin karbon kopyası olan iki gazetenin bir yerleşime fazla olduğu aşikar yani.
Bunun nedenleri üzerine uzun uzun laf üretmek mümkündür ama konu bu değil. Yerelde de olsa özgünlük arayışını geliştirmek, buna engel olan kurumsal müdahalelere direnmek gerekir. Fazla benzemek iyi değildir...
Ulusalda ise durum biraz daha farklıdır. Gündemdeki konu iktidara yakın ve muhalif basın kuruluşları tarafından birbirine taban tabana zıt bakış açılarıyla ele alınır. Aynı günde Türkiye'nin şahlandığını ve artık kimsenin durduramayacağını anlatan bir manşetle, memleketin battığını, bu işin sonunun düzeltilemeyecek bir noktaya doğru gittiğini anlatan manşetlere şahit olabilirsiniz.
Diyelim ki tek bir gerçek, tekil bir gerçeklik yok. Bu tartışılan, üstünde kafa yorulabilir bir konudur ama farklı gerçeklikler bile birbirini böylesine hoyratça olumsuzlamamalı.
Dünya sadece siyah ve beyazdan ibaret değil, alaimisema skalasındaki diğer renkleri ve gri tonları da görebilmek gerekir.
PARADİGMA DEĞİŞİMİ...
Birçok alanda paradigma değişimine ihtiyacımız var.
Siyaset yapma biçimimiz, ifade özgürlüğü anlayışımız, farklı siyasi ve inanç sistemlerine karşı tutumumuz, ekonomiye bakışımız, devlet idaresi, çalışma hayatı, toplum ve birey meseleleri filan diye uzayıp giden bir listede.
Ama paradigma değişimi nasıl olur?
Bir örnek verelim. Amerika'da 1930'lu yıllarda Büyük Buhran döneminde devletin yaptığı sosyal yardımlara dair bir anekdot anlatılmıştı bana.
Devlet işsiz ve kamusal yardıma ihtiyacı olan elli kişiyi sabah vakti topluyor, bir alana götürüyor, bir çukur açmalarını istiyor, karşılığında böyle bir iş karşılığında verilebilecek yevmiyeyi, belki daha fazlasını ödüyor. Aynı devlet, öğleden sonra bir elli kişiyi daha topluyor, sabah açılan o çukuru kapatmalarını istiyor. Yine sabahkilere ödediği miktarı ödüyor.
Böylece insanlar evlerine ekmek götürüyor, üstelik bunu çalışarak yaptıklarından insanlar kamu yardımlarına uyuşturucu gibi bağımlı olmuyor, ilk fırsatta bu işlerden daha iyisini bulmaya çalışıyorlar.
Çukur açıp kapamak değil de, kamu yardımlarının arttırılarak karşılığında patates ekip hasat edilmesini isteseniz, işsizlik sorununu, pahalılık sorununu bile çözersiniz. Ama mesele bunun yapılması değil. Paradigma değişikliğinin nasıl olabileceğini açıklamak.
EMPATİ...
Bakıyorum, ulusal basında "Filanca falancaya şunu dedi" diye haberler var. "Tahir efendi bana kelp demiş" diyen Nef'i ve Tahir efendi'ye rahmet okutan laflar bunlar.Arkasından hemen yorumlar devreye giriyor. Falanca eğer filancanın kendine o lafı ettiğine dair kanıtı varsa ortaya koysun deniyor. Diğer güruh ise filanca bu lafı etmediyse çıkıp etmediğini söylesin deniyor.
Empati kuruyoruz. Biri muhatabına "Şu lafı ettin" dediğinde, yer, zaman ve kanıt sunması gerekir. Bunlar yoksa bir kişiye bu şekilde ithamlarda bulunup, savunmasını beklemek zulümden başka bir şey değildir.
Dediyse durum başka tabii...
SORUMLULUK...
Bizde demokrasi kavramı hep yetkinin seçilene ait olduğu şeklinde yorumlanır.
Oysa ister demokrasi, ister başka bir yönetim biçimi olsun, yetki denilen şey, kendisinin ayrılmaz bir parçası olan bedeller, yükümlülükler ve sorumluluklarla verilir. Eşyanın tabiatı böyledir. Devlet Başkanı, Belediye Başkanı, Vali, Kaymakam, Bakan, Muhtar vesaire... Kamusal alanlarda başka herkesin sahip olduğu bir rahatlıkla hareket edemezler. Mahremiyet alanları toplumu oluşturan diğer fertlerden ayrıdır.
Bu kişiler sorumluluk sahalarında olan felaketleri oturma odasında koltuğa ayaklarını uzatıp televizyondan izleme şahsına sahip değildir. Olayı takip etme, bu konuda sorulabilecek soruları cevaplayacak bilgiye sahip olmakla yükümlüdürler. Böyle olayların en az hasarla atlatılması da onların sorumluluğudur. Bu öyle bir şeydir ki yöneticilerin yakınları bile yönetici yakını olmanın sorumluluğuyla hareket etmeye mecburdur.
Ayrıca, demokrasinin çoğunluğun dediğinin olduğu sistem olduğuna yönelik yanlış bir inanış da var bizde. Oysa gerçekte demokrasi dediğimiz, toplumun en aykırı görüşe sahip unsurlarının ifade özgürlüğünün bile devlet güvencesi altında olmasıdır, iktidarda olmayan siyasal grupların da iktidar gücüne karşı güvencelere sahip olmasıdır.
KEM ALAMETLERE MEYLİM YOK
Bütün bunları niye yazıyorum?
Gazetecilere, sanatçılara, yazarlara, hatta siyasetçilere fiziki saldırılara ilişkin haberler her geçen gün daha fazla kamuoyunu meşgul ediyor. Sadece bu olgu bile sosyal psikolojimizde hasar yaratan, daha önce hiç yaşamadığımız ölçüde sıkıntılı bir dönemde olduğumuzu gösteriyor.
Bugün itibarıyla her koşulda, her yerde haklı olmaya ihtiyacımız yok. Farklılıklarımız ne olursa olsun birbirimizi anlamaya ihtiyacımız var.
"Yoksa..." diyeceğim ama bayramdan yeni çıktık ve henüz kem alametlerden söz etmeye pek meyilli değilim.
ETİKETLER : Yazdır
Diğer Yazıları
© degisimmedya.com
İletişim Bilgileri Künye İstek, Şikayetleriniz İçin Tıklayın Tüm hakları saklıdır. İzinsiz kullanılamaz. Tel : 0 372 322 27 30
E-posta: info@degisimmedya.com