HAYIRLI FALAN OLSUN YANİ!
23 Temmuz 2019 08:43:00
Yarın sansürün kaldırılışının 111. Yıldönümü olacak. Geçen senelerde de yazdığım gibi aslında bu “Sansürün kaldırılmış gibi yapılmasının yıldönümü” sadece.
Zira bu geçtiğimiz bir asır artı on yıl, ilaveten bir yıl zarfında, siyasal ve sosyal alanın hakimi pozisyonunda olanlar, kendilerinin rahatsız olacağı haberlerin yapılmaması için ellerinden geleni ardına koymadı. Sürekli olarak yapılan haberlerle ilgili itilip kakılan basın mensupları—ki halen külliyetli miktarı demir parmaklıklar ardında topuk serinletiyor—bir noktadan sonra otosansür dediğimiz bir yöntem geliştirdi.
Bu yöntem, haberin konusu olan hatırlı kişinin, kurumun veya siyasi yapının hangi haberin nasıl yazıldığında ne refleks gösterdiğini tahmin etmeye dayanıyor. Hani bunu meteoroloji uzmanlarına benzetebilirsiniz. Tahminlerinizin tutmama ihtimaline karşı, “Yağacak” demezler de “Yağması bekleniyor” derler ya. Gazeteci de tahminini yapar, haberden huzursuzluk vermesi muhtemel unsurları çıkarır, sonra gönül rahatlığıyla yayınlar.
Ortada sansür talebi, sansür kurulu, cevap ve düzeltme hakkının işlemesi için zorlayıcı baskılar gibi şeyler olmadığından, sansür falan yokmuş gibi olur. Sonra otosansürün kendisine yonttuğu kişi veya kurum, gazetecinin değeri konusunda bir iki güzel kelam eder iş kapanır. Alan memnun, veren memnun, Haydar haydar kime ne?
***
Yoksa öyle değil midir?
Aslında haber dediğin, birilerini rahatsız eden şeydir. En kıyağı da görevini savsakladığı, kötüye kullandığı veya kullandırttığı anlaşılan bir siyasi veya kamu yöneticisinin istifasına kadar gidebilen haberlerdir. Sansürün veya otosansürün var olduğu toplumlarda, kimi zaman böyle haberleri yapan gazetecilerin meslekte barınamadığı, kendi meslektaşlarının bile kınamasına maruz kaldığı, hırsızlığı, arsızlığı, yolsuzluğu yapanın mağdur duruma düştüğü durumlar yaşanır, yaşanmıştır. Hırsızlığı, arsızlığı, yolsuzluğu yaparken utanıp arlanmayanlar, her nedense yaptıklarını ortaya çıkaranlar ayıplanacak bir iş yapmış havasına girer, onu ayıplarlar. Kamusal iletişimin içinde bulunduğu en ironik durumlardan biri herhalde budur.
Hadi bir otosansür uygulayalım da kurum adı kullanmayalım. Kurumun biri yarın, yani 24 Temmuz basından sansürünün kaldırılışının yıldönümü ve basın bayramı etkinlikleri kapsamında bir kısmı temsil ettikleri misyonun dahi farkında olmayan basın mensuplarına bir yemek verir, orada basın özgürlüğüne dair iki üç tumturaklı kelam eder, sanki taşan dereler, su altında kalan işyerleri, işten çıkarmalar, haksız tahliyeler filan yapılmamış gibi, bir günlük özgürlüğün tadını sonuna dek çıkaran gazeteciler bu hikmet yumurtalarını söylendiği haliyle servis ederler.
Burada tek kaybeden kimdir biliyor musunuz? Kamu, halk, yurttaş, insanlık alemi…
Bu kadarcık sadece.
***
Bu durum aslında kel başa şimşir tarak durumu değil. Zira kuyruğu sıkıştığında basının neden meramını aktarmadığını sorgulayan kamudan kişiler, iş o gazeteyi para verip almaya—doğrusu almamaya olacak—geldiğinde, değirmenin suyunun nereden geldiğini sorgulamazlar. Üstüne üstlük, kamudan kişiler bile basın kuruluşları kendilerinin yandaşlığını yaptığı siyasileri irkilten haberlerle karşılaştığında, sanki kendilerine laf atılmış gibi yerlerinde sıçrarlar.
Oysa, basını özgür ve bağımsız kılacak olan, kamunun bir şekilde basına sahip çıkmasıyla mümkün olabilir. Karadeniz Ereğli’yi düşünün; bir yerel gazete günlük net beş bin satış yapmış olsa, ne devlet, ne belediye, ne özel kuruluşlar, ne de meslek odaları herhangi bir basın kuruluşu üzerinde baskı yapamazdı. Zira bu ölçekte bir yerel tiraj, basın kuruluşunu kendi başına buyruk kılardı. Ama eldeki malzeme bu değil ve cari koşullarda yayın yapma mecburiyeti var.
Yine de basın özgürlüğü konusunda ikiyüzlü olmaya gerek yok. Tutun tek parti döneminden, Demokrat Parti, Anavatan Partisi filan dönemlerine kadar her tür siyasi iktidar kendisine yakın medyayı aziz bilmiş, öbürlerini tu kaka etmiş bu ülkede. Öyle bir durum ki bu, bugün bile hapis yatmamış gazeteciler gerçek bir kariyer yapmış olarak görülmüyor camia içinde.
Gülüyoruz ağlanacak halimize.
***
Geçenlerde bir grup içinde Ereğli basını için şunu söyledim: “Bu ilçedeki basın mensupları en genel bakışla ikiye ayrılırlar: Birincisi basın mesleğinden ekmek yiyenler, ikincisi ekmek yemek için bu mesleğe girenler diye. Aradaki fark böyle yazınca fazla gözükmüyor olabilir ama iş fiiliyata döküldüğünde arada karayip adaları ile Kafkas dağları kadar fark var. Zira mesleği olduğu için bir işi yapan kişiler, o mesleği icraya çalışır. Para kazanmak için bir işe girenler ise, o işin genel ilkelerinin yerine ticari tutumları ikame ederler. Bu yüzden ki bugün sağda solda “Haberini yaptım, para ver veya Para vermezsen olumsuz haberlerini yaparım” diyenlere dair şayialar dolaşıyor.
Yukarıda yazdık ya… Hani şu tiraj meselesi… Geçin tirajı, eğer Ereğli’de olduğu gibi, yerel basının hedef kitlesi olan orta sınıf esnaf taifesi reklamlarıyla bir basın kuruluşunu ayakta tutuyor olabilse, emin olun kimse o esnaf taifesine kazık atmaya cüret edemezdi.
Bir not daha eklemek lüzumu var. Şu sarı basın kartı ve basın ilan kurumu gibi basının işleyişini düzenleyen ve onları finanse eden kurumlar var ya… Basının özgürlük ortamının kısıtlanmasında kısmen bunlar da sorumlu. Tutarlar, sivil toplum kuruluşlarının, meslek odalarının, kamu kurumu sayılan yapıların reklamını yaptığında gazeteyi kısıtlamak suretiyle hayat damarlarından birazını da onlar koparırlar. Basın kartı dediğin, bir meslek kuruluşu tarafından verilse ne ala. Bunu devlet verince , doğrudan halka ve okura karşı sorumlu olması gereken basın kuruluşları, aynı zamanda kimi zaman yanlış uygulamalarını eleştirmesi gereken devlete de bağımlı kılınıyor. Bu bunaltıcı sistemin her geçen yıl daha da hissedilir olduğunu, biraz aklı başında tüm basın mensupları teyit edecektir.
Yarın sansürün kaldırılışının—ya da kaldırılmış gibi yapılmaya başlanmasının—yıldönümü. Basın bayramı… İnsanın aklına “Bayram gelmiş neyime, kan damlar yüreğime” demek geliyor daha ziyade. Fakat fazla da suratı karartmaya hacet yok.
Hayırlı falan olsun yani…
ETİKETLER : Yazdır
Diğer Yazıları
© degisimmedya.com
İletişim Bilgileri Künye İstek, Şikayetleriniz İçin Tıklayın Tüm hakları saklıdır. İzinsiz kullanılamaz. Tel : 0 372 322 27 30
E-posta: info@degisimmedya.com