MAKAM FARKI
15 Ocak 2012 13:53:00
Türk Müziğinde Makam Nedir?
Türk Müziği Makam denen ve sesler arasındaki ilişkiyi belirleyen kurallara göre melodinin biçimlenmesine denir.
Türk sanat müziğinde 498 makam tespit edilmiştir. Ancak günümüze, özellik taşıyıp kullanıla gelmiş olanlar 80 kadardır.
Son yarım asırda bestecilerin daha çok kullandıkları
makam nedir?
Hüzzam, Hicaz, Nihavent, Rast, Segâh, Kürdili Hicazkâr, Bayati, Uşşak, Sultani yegah, Muhayyer, Hüseyni, Karcığar.
Her melodi ya da motif, bir makamın seslerini ve öteki özelliklerini kullanır.
Cumhuriyet döneminde batılılaşmaya büyük önem veren Atatürk’ ün tercihi, batı müziği yönünde oldu.
1924’ te Ankara’ da musiki muallim mektebi açıldı.
Müzik öğretmeni yetiştirmek amacıyla avrupa’ ya sınavla öğrenci gönderildi. Bunlardan ‘Türk beşleri ‘ olarak bilinen Cemal Reşit Rey, Hasan Ferit Alnar, Ulvi Cemal Erkin, Ahmet Adnan Saygun ve Necil Kazım Akses, 1930’ lardan itibarenTürk müziğinde etkili oldular.
Alaturka, alafranga tartışmalarının yaşandığı o dönemlerde, Refik Fersan, Cevdet Çağla, Suphi Ziya Özbekkan, Sadettin Kaynak, Lem’i Atlı, Selahattin Pınar, Münir Nurettin Selçuk, gibi yetenekli besteciler Türk Sanat müziğini çok değerli yapıtlarla zenginleştirdiler.
Günümüzde klasik Türk Sanat müziği üç ayrı gurup tarafından temsil edilmektedir. Birinci gurup, dinleyici kitlesini elinde tutabilmek için sanatın özgün yapısını koruma kaygısından yoksun, akla gelen her tür yenilikle pazarı yitirmemeye çalışan ‘piyasacılardan’ oluşur.
İkinci gurup, Türk Sanat müziğinin nitelikli örneklerini titiz ve elden geldiğince geleneksel tarzda bir icrayla sunmayı ilke edinen Necdet Yaşar, Niyazi Sayın, İhsan Özgeç, Meral uğurlu, Bekir sıtkı sezgin, Erol Deran gibi sanatçıları kapsar.
Üçüncü gurup ise, gelenekle bağı koparmadan sınırlı bir yenileşmeyi öncelikli gören Yalçın Tura, Mutlu Torun, Ruhi Ayangil, İhsan Özer gibi müzikçilerden oluşmaktadır.
..vazgeçilmez pazar kahvaltılarını anlatan köşe yazarlarının lezzetli hikâyelerine uzun yıllar takılıp kalanlardan oldum.
Böyle bir pazar. Ailemle birlikte, kahvaltıdayız.
Kökeni Türk Sanat müziğine dayanan sevgili babam, yıllar önce almış olduğu musiki eğitimini bir çok Türk müziği sazları çalarak (Ud, Saksafon,Trompet),
..notaların aşkını 68’li yıllardan öncelikle yurtdışına taşıyanlardan.
Zevki, macerası yaşamak istediği kadar.
Birlikte uzun yıllar şarkılar söyledik..
Geçti yıllar..’Ahdım Olsun’, Sezen şarkıları mutlaka düşer anılarınıza, bir başka hüzünlenir, bir başka yollara uzanırsınız.
Musiki aşkını ailenizde yaşayanlar varsa şu gerçektir. Israrla farka yönelmek, genlerin etkisi, babama-anneme benzemişim hikâyeleri çoğalan yaşam denizinizin coşkusu, dalgasıdır. Kıyıya vurdu sanırsınız, dalga denizine koşar, anlamı orada çoğalır çünkü.
Kdz. Ereğli Türk Sanat Müziği konserlerinin son altı yıldır sunuculuk görevini üstlenmekteyim. Yanı sıra, Ulusal televizyon, radyo programlarına katılmanın haklı gururunu bana yaşatan, 2003 yılında tanıştığım DEĞİŞİMMEDYA ailesinin koca bir ‘ÇINAR’ ifadesinde sözcükler yetmez anlatmaya. Ve değişmeyen tek şey ‘DEĞİŞİM’in kendisidir.
Pazar kahvaltılarının en büyük anlamı, ‘paylaşmak’ olgusunun aile, görsel, iştisel boyutuna düşen payından her seferinde, kendime düşeni almak oldu.
Karşımda üslubunu, kalemine tutkuyla bağlı olduğum Mehmet BARLAS.
NTV.’de tv.-radyo ortak yayını.
Programı sunan Ali KOCATEPE.
Oturuşu, konuşması, kurduğu cümlenin hakkını bu defa musiki adına öylesine verdi ki, tartışılmaz.
Beyaz gömleğinin üzerine, tabanı siyah kadife yeleğinin üzerini süsleyen gül desenleri açık yeşil, gri, sarı renkliydi.
Bir mevsim gelmiş gibi, nostaljiyi özlemle birleştiren görsel ifade, ‘makam farkı’ kadar etkiliydi.
Rast makamını ‘nakış’ olarak işlenen programda, ‘erişti nevbahar eyyarı’ nihavendi soluyordu.
Yılların eskitemediği Fecri Ebcioğlu’na ait, gelmiş, geçmiş nesillerin vazgeçemediği, batının ve doğunun aynı anda dinlediği ‘deniz ve mehtap’ şarkısının bugünkü çoğalan anlamını ifade edemem.
Bu topraklarda ‘Türk’ olmanın bitmeyen bir havası vardı, bir süreci hatta. Her şeye rağmen vazgeçilmeyen. Musiki, makamlarımız, şarkılar… TÜRK OLMAK! ..yine, yeniden.
Eskiler öylesine serilmişti ki gökyüzüne, bulut mavisi kadar bakışları tutsak eden, kulakları hoş, gönülleri mest eden şarkıların makamlar üzerine işlendiği programda kendimi buldum.
..’gül yüzünde göreli’ Münir Nurettin Selçuk.
‘çile bülbülüm çile’ Saadettin Kaynak.
Karacaoğlan’a ait; ‘benim yarim gelişinden bellidir’ .
Karcığar makamında, ‘kara bulutları kaldır aradan’.
Hüseyni makamında, ‘ben bir küçücük sevdalı kuştum’ Bilge Özgen’a ait beste.
..2005 yılı, yine radyo yayınındayım. Bir telefon Ankara'dan. Besteci, programcı dostum Sn.YALIN'dan. Halil SOYUER'i kaybettik dedi. Türk müziğinin derin, unutulmaz emekçisi, ünlü bestekârına olan üzüntüm şaşkınlıkla karışmıştı. Ankara'da birlikte aynı televizyon programına katılmanın bir değeri, binlerce anlamı kalmıştı. Bugün onun şarkısı çalındı kulaklarıma, unutulması mümkün olmayan sözlerinden..
Hançer-i aşkınla ey eyar gönlümüzle vurma hiç
Öyle bir derde giriftarım ki halim sorma hiç
Ağladıkça gözlerimden kan gelir yaş yerine
Öyle bir derde giriftarım ki halim sorma hiç
..bitmedi, bitemezdi alınan lezzet.
Türk musikisinin tartışılmaz üstünlüğü ile Pazar keyfi muhteşemdi.
Bir de, yıllar öncesinin şarkısı program kapanışı için öylesine özenli seçilmişti ki, Tanju Okan& Ajda Pekkan düeti: ‘gurbetten gelmişim yorgunum hancı’ dinleyin, bir daha dinleyin.
Hatta yılın ilk kar’ı henüz dün yağmışken, dostlarınız, sevdiklerinizle hafta sonu, bir şömine başında, alevlerin karşısında, unutup da hatırladığınız birkaç şarkı ile uzun yolculuklarda müziğin keyfini yaşayın. Mutlu pazarlar.
Türk Müziği Makam denen ve sesler arasındaki ilişkiyi belirleyen kurallara göre melodinin biçimlenmesine denir.
Türk sanat müziğinde 498 makam tespit edilmiştir. Ancak günümüze, özellik taşıyıp kullanıla gelmiş olanlar 80 kadardır.
Son yarım asırda bestecilerin daha çok kullandıkları
makam nedir?
Hüzzam, Hicaz, Nihavent, Rast, Segâh, Kürdili Hicazkâr, Bayati, Uşşak, Sultani yegah, Muhayyer, Hüseyni, Karcığar.
Her melodi ya da motif, bir makamın seslerini ve öteki özelliklerini kullanır.
Cumhuriyet döneminde batılılaşmaya büyük önem veren Atatürk’ ün tercihi, batı müziği yönünde oldu.
1924’ te Ankara’ da musiki muallim mektebi açıldı.
Müzik öğretmeni yetiştirmek amacıyla avrupa’ ya sınavla öğrenci gönderildi. Bunlardan ‘Türk beşleri ‘ olarak bilinen Cemal Reşit Rey, Hasan Ferit Alnar, Ulvi Cemal Erkin, Ahmet Adnan Saygun ve Necil Kazım Akses, 1930’ lardan itibarenTürk müziğinde etkili oldular.
Alaturka, alafranga tartışmalarının yaşandığı o dönemlerde, Refik Fersan, Cevdet Çağla, Suphi Ziya Özbekkan, Sadettin Kaynak, Lem’i Atlı, Selahattin Pınar, Münir Nurettin Selçuk, gibi yetenekli besteciler Türk Sanat müziğini çok değerli yapıtlarla zenginleştirdiler.
Günümüzde klasik Türk Sanat müziği üç ayrı gurup tarafından temsil edilmektedir. Birinci gurup, dinleyici kitlesini elinde tutabilmek için sanatın özgün yapısını koruma kaygısından yoksun, akla gelen her tür yenilikle pazarı yitirmemeye çalışan ‘piyasacılardan’ oluşur.
İkinci gurup, Türk Sanat müziğinin nitelikli örneklerini titiz ve elden geldiğince geleneksel tarzda bir icrayla sunmayı ilke edinen Necdet Yaşar, Niyazi Sayın, İhsan Özgeç, Meral uğurlu, Bekir sıtkı sezgin, Erol Deran gibi sanatçıları kapsar.
Üçüncü gurup ise, gelenekle bağı koparmadan sınırlı bir yenileşmeyi öncelikli gören Yalçın Tura, Mutlu Torun, Ruhi Ayangil, İhsan Özer gibi müzikçilerden oluşmaktadır.
..vazgeçilmez pazar kahvaltılarını anlatan köşe yazarlarının lezzetli hikâyelerine uzun yıllar takılıp kalanlardan oldum.
Böyle bir pazar. Ailemle birlikte, kahvaltıdayız.
Kökeni Türk Sanat müziğine dayanan sevgili babam, yıllar önce almış olduğu musiki eğitimini bir çok Türk müziği sazları çalarak (Ud, Saksafon,Trompet),
..notaların aşkını 68’li yıllardan öncelikle yurtdışına taşıyanlardan.
Zevki, macerası yaşamak istediği kadar.
Birlikte uzun yıllar şarkılar söyledik..
Geçti yıllar..’Ahdım Olsun’, Sezen şarkıları mutlaka düşer anılarınıza, bir başka hüzünlenir, bir başka yollara uzanırsınız.
Musiki aşkını ailenizde yaşayanlar varsa şu gerçektir. Israrla farka yönelmek, genlerin etkisi, babama-anneme benzemişim hikâyeleri çoğalan yaşam denizinizin coşkusu, dalgasıdır. Kıyıya vurdu sanırsınız, dalga denizine koşar, anlamı orada çoğalır çünkü.
Kdz. Ereğli Türk Sanat Müziği konserlerinin son altı yıldır sunuculuk görevini üstlenmekteyim. Yanı sıra, Ulusal televizyon, radyo programlarına katılmanın haklı gururunu bana yaşatan, 2003 yılında tanıştığım DEĞİŞİMMEDYA ailesinin koca bir ‘ÇINAR’ ifadesinde sözcükler yetmez anlatmaya. Ve değişmeyen tek şey ‘DEĞİŞİM’in kendisidir.
Pazar kahvaltılarının en büyük anlamı, ‘paylaşmak’ olgusunun aile, görsel, iştisel boyutuna düşen payından her seferinde, kendime düşeni almak oldu.
Karşımda üslubunu, kalemine tutkuyla bağlı olduğum Mehmet BARLAS.
NTV.’de tv.-radyo ortak yayını.
Programı sunan Ali KOCATEPE.
Oturuşu, konuşması, kurduğu cümlenin hakkını bu defa musiki adına öylesine verdi ki, tartışılmaz.
Beyaz gömleğinin üzerine, tabanı siyah kadife yeleğinin üzerini süsleyen gül desenleri açık yeşil, gri, sarı renkliydi.
Bir mevsim gelmiş gibi, nostaljiyi özlemle birleştiren görsel ifade, ‘makam farkı’ kadar etkiliydi.
Rast makamını ‘nakış’ olarak işlenen programda, ‘erişti nevbahar eyyarı’ nihavendi soluyordu.
Yılların eskitemediği Fecri Ebcioğlu’na ait, gelmiş, geçmiş nesillerin vazgeçemediği, batının ve doğunun aynı anda dinlediği ‘deniz ve mehtap’ şarkısının bugünkü çoğalan anlamını ifade edemem.
Bu topraklarda ‘Türk’ olmanın bitmeyen bir havası vardı, bir süreci hatta. Her şeye rağmen vazgeçilmeyen. Musiki, makamlarımız, şarkılar… TÜRK OLMAK! ..yine, yeniden.
Eskiler öylesine serilmişti ki gökyüzüne, bulut mavisi kadar bakışları tutsak eden, kulakları hoş, gönülleri mest eden şarkıların makamlar üzerine işlendiği programda kendimi buldum.
..’gül yüzünde göreli’ Münir Nurettin Selçuk.
‘çile bülbülüm çile’ Saadettin Kaynak.
Karacaoğlan’a ait; ‘benim yarim gelişinden bellidir’ .
Karcığar makamında, ‘kara bulutları kaldır aradan’.
Hüseyni makamında, ‘ben bir küçücük sevdalı kuştum’ Bilge Özgen’a ait beste.
..2005 yılı, yine radyo yayınındayım. Bir telefon Ankara'dan. Besteci, programcı dostum Sn.YALIN'dan. Halil SOYUER'i kaybettik dedi. Türk müziğinin derin, unutulmaz emekçisi, ünlü bestekârına olan üzüntüm şaşkınlıkla karışmıştı. Ankara'da birlikte aynı televizyon programına katılmanın bir değeri, binlerce anlamı kalmıştı. Bugün onun şarkısı çalındı kulaklarıma, unutulması mümkün olmayan sözlerinden..
Hançer-i aşkınla ey eyar gönlümüzle vurma hiç
Öyle bir derde giriftarım ki halim sorma hiç
Ağladıkça gözlerimden kan gelir yaş yerine
Öyle bir derde giriftarım ki halim sorma hiç
..bitmedi, bitemezdi alınan lezzet.
Türk musikisinin tartışılmaz üstünlüğü ile Pazar keyfi muhteşemdi.
Bir de, yıllar öncesinin şarkısı program kapanışı için öylesine özenli seçilmişti ki, Tanju Okan& Ajda Pekkan düeti: ‘gurbetten gelmişim yorgunum hancı’ dinleyin, bir daha dinleyin.
Hatta yılın ilk kar’ı henüz dün yağmışken, dostlarınız, sevdiklerinizle hafta sonu, bir şömine başında, alevlerin karşısında, unutup da hatırladığınız birkaç şarkı ile uzun yolculuklarda müziğin keyfini yaşayın. Mutlu pazarlar.
Bu Yazı Toplam 1500 Defa Okunmuştur
ETİKETLER : Yazdır
Yorumlar
Yorumlar, editörlerimiz tarafından onaylandıktan sonra yayınlanır. Kanunlara aykırı, konuyla ilgisi olmayan, küfür içeren yorumlar onaylanmamaktadır.
Henüz bir yorum yapılmamış
Diğer Yazıları
© degisimmedya.com
İletişim Bilgileri Künye İstek, Şikayetleriniz İçin Tıklayın Tüm hakları saklıdır. İzinsiz kullanılamaz. Tel : 0 372 322 27 30
E-posta: info@degisimmedya.com