elif_ypc67@hotmail.com
BÜYÜK BİR BAŞARI HİKÂYESİ…
27 Aralik 2021 10:08:30
Elif İle Çayımın Şekeri
İnsanlık tarihi, bugün sahip olduğu gelişmişlik ve ileriye gidiş sürecini, yaptıkları buluşlar ve icatlar ile insan yaşamını kolaylaştıran bilim insanlarına ve mucitlere borçludur. Yazının icadıyla hız kazanan bilimsel gelişmeler, bilim insanlarının her alanda önemli başarılara imza atmalarına yardımcı olmuştur. Suyun kaldırma kuvvetinin bulunmasından matbaanın icadına, elektriğin aydınlatmada kullanılmasından akıllı telefonların hayatımıza girişine kadar uzanan bu süreç, yükselen bir ivme ile yoluna devam etmektedir. Bu zamana kadar bildiğimiz bilim insanlarının buldukları icatlardan ötürü, önlerinde şapka çıkartarak saygıyla eğiliyoruz ve onların ışığında ilerliyoruz. Velhasıl bir de gizli kalmış geçmişte yaşamış vefat etmiş ve hala yaşamakta olan mucitleri göz ardı etmemek gerek. İşte aşağıda anlatacağım hikâye gerçek bir hikâye. Anadolu’nun göbeğinde yaşamış bize ışık tutan fakat çok fazla bilinmeyen bir cengâverden bahsetmek istiyorum size,
Hikâye 1936 yılında Denizli’nin Acıpayam ilçesinde görevli öğretmenlerin, pikniğe gitmeleriyle başlar. Öğretmenler piknik yaparken keçilerini otlatan küçük bir çoban çocukla karşılaşır. Çobanı yanlarına davet edip çay ikram ederler ve çoban olan çocuğa ismini sorarlar. Küçük çoban ürkek bir sesle cevap verir. Hüseyin…
Hüseyin’e öğretmenler yanlarındaki gazeteyi uzatıp, okumasını isterler. O tarihlerde okuma yazma bilenlerin sayısı o kadar azdır ki 1936’lardan bahsediyoruz. Okuma öğrenenlerin diplomaları bizzat valiler tarafından imzalanıyordu. Hüseyin de okuma bilmediği için gazeteyi eline almaz. Öğretmenler bu kez yaşını ve neden okula gitmediğini sorarlar. 12 diye cevap verir Hüseyin ve ekler ‘3 yaşında annemi kaybettim, 11’imde de babamı ‘. Hüseyin’le bir süre sohbet eden öğretmenler, çocuğun aslında çok zeki olduğunun farkına varırlar. O kadar zekidir ki bu zekâ buralarda heba olup gitmemelidir. Mutlaka okuması gerektiğini tembih ederler. Hüseyin, karşılaştığı öğretmenlerin verdiği destek ve heyecanla, Denizli’de parasız yatılı okumaya başlar. Bir süre sonra katıldığı bir matematik yarışmasında Hüseyin’e bir kitap hediye edilir. Hüseyin o kitabı bir gecede bitirir. Ertesi gün fen bilgisi öğretmenine gider, ‘bu kitapta eksiklik var öğretmenim ’der. Öğretmen şaşırır, çünkü Hüseyin’in bahsettiği eksiklik Görecelik teorisi hakkındadır. Söz konusu teorinin önemli bir parçasının kitapta olmadığını fark etmiştir Hüseyin. Fen Öğretmeni konuyu İstanbul Teknik Üniversitesi’nde kendi hocası olan rahmetli fizik profesörü Nusret Kürkçüoğlu’na mektup yazarak bildirir. Nusret hocadan şu yanıt gelir.’ Hüseyin liseyi bitirince İstanbul Teknik Üniversitesi Elektrik Elektronik Mühendisliğine gelsin’ Hüseyin mezun olur ve İstanbul’a yol alır. Öksüz ve yetim çoban Hüseyin orada da birtakım çalışmalar yapar ve çalışmalarını hocaları anlayamaz. Hocalarından biri Hüseyin’in bu çalışmalarını bilse bilse Amerika Boston Emayti Enstitüsü’ndeki görevli Doktor Mors bilir der, mektupla ona gönderir. Gelen cevap şöyledir. ‘Hüseyin’in bu yaptığı çalışmayı 5 sene önce bir gurup buldu, ama bunu Hüseyin’in tek başına bulması olağanüstü bir şey, biz Hüseyin’in bütün masraflarını karşılayacağız lütfen Hüseyin Amerika’ya gelsin’.
Sene 1952 Hüseyin Yüksek Elektrik Mühendisi olmuştur. Ana baba yok, köyünün insanları son derece fakir, bir gazete, kampanya yapar ve toplanan para ile Hüseyin Amerika’ya giden bir gemiye bindirilir. Amerika’ya ulaşan Hüseyin, Emayti’de Profesör Mors’un karşısına geçer. Mors; Hüseyin’in tez hocası olacaktır ama Hüseyin’in İngilizcesi de iyi değildir. Hocasına’ Bunu tahtaya yazabilir misiniz? der. Profesör Mors’ta Hüseyin’in tez konusu olacak konuyu tahtaya yazar. Hüseyin de bunu defterine geçirip üniversiteden ayrılır. Emayti de genelde test konuları 5 senede 9 senede bitiriliyor olmasına rağmen Hüseyin çalışmasını 3 ay sonra bitirip hocasının karşısına geçer. Mors birkaç gün sonra tezi inceleyip Hüseyin’i çağırır. Senin tezin bitti ancak burası Emayti biz burada hemen doktora diplomasını veremeyiz, sen git istediğin dersleri al 2 sene sonra gel ’der. Hüseyin iki sene sonra doktorasını alıp bu kez President Üniversitesine gider. Burada ünlü fizikçi Albert Einstein ile çalışır. Birkaç yıl sonra Boston’a geri dönüp icatları destekleyen bir firmada çalışmaya başlar. Burada bilgisayarlarla konuşmanın, onlara talimat vermeye yönelik projeler üzerine çalışmalar yapar yani sesle kumanda edilen bilgisayarı 1960’ların başında ilk defa Hüseyin Yılmaz yapar. 1955 yılında çalışmalarını yakından takip ettiği Albert Einstein’ın ünlü fonksiyonel teorisinde eksikler tespit eder ve bunu bir mektupla kendisine bildirir. Ancak mektup ulaşmadan Einstein ölür. Hüseyin Yılmaz bu hatayı ünlü bir bilim dergisinde yayınlayınca, akademik dünyada adeta kıyamet kopar. Bilim dünyasını ikiye böler ve Einstein’ının kuramına karşı Hüseyin Yılmaz kütle çekim kuramında literatüre girer. 27 Ocak 2013 te de vefat eder.
Bugün dünyada çok popüler olarak kullanılan Siri , gogle now, cortana gibi o programlardaki sesli komut sistemini bulan mucit Denizlili Profesör Hüseyin Yılmaz’dır. Tarihe yön veren ve fazla tanınmayan yiğit Türk bilim adamını bizde sevgi ve saygıyla anıyoruz. Allah rahmet eylesin.
ETİKETLER : Yazdır
Diğer Yazıları
© degisimmedya.com
İletişim Bilgileri Künye İstek, Şikayetleriniz İçin Tıklayın Tüm hakları saklıdır. İzinsiz kullanılamaz. Tel : 0 372 322 27 30
E-posta: info@degisimmedya.com