ÇOCUKLARIMIZI ÇOK SEVERKEN YAPTIĞIMIZ YANLIŞLAR
23 Subat 2012 13:07:35
Spiker, Emmy ödüllerine aday olan on üç yaşındaki minik aktrise mikrofonu uzattı ve neler hissettiğini sordu. Sevimli surat gülerek yanıtladı:
?En çok annem cep telefonu almama izin vereceği için seviniyorum. Sınıfta herkesin var ama benim yok.?
Çocuk yıldız sade ama çok pahalı bir giysi giymişti. Ödül törenine limuzin ile gelmişti, milyarlar kazanıyordu ama bir cep telefonu bile yoktu.
Buradaki terbiye tartışılır elbette. Kimine göre göstermeliktir.
Bizim ülkemiz standartları düşünüldüğünde ise, anne ve babaların Amerika?yı bile sollayan çok zengin bir yaşam içindelermiş gibi bir terbiye sistemi seçmiş olduğu görülür.
Bir kere bizde çocukların ev ve aile içinde hiç ama hiçbir sorumluluğu bulunmaz. Sadece yer içer yatar ve kalkarlar. En pahalı cep telefonu ve en son moda ayakkabı onlardadır. Ebeveynler, çöpü kapıya çıkarmasına kıyamadıkları bu çocuklarının tüm hayatlarına kıymış olduklarının farkında olmazlar.
Bu nedenle, çok değerli eğitimler alan ama organize olmayı bilmeyen insanlar yetişir. Genç birkaç dil bilir ama sorumluluk almayı öğrenmemiştir.
Çocuk yaparken bile ?nasıl bakacağım? endişesi taşımaz, plan dahi yapmaz. Bakıcılar nasılsa hazır beklemektedir.
Ailesinden uzakta öğrenimi (ya da yaşamı) seçmiş her gencin dilinde ?kendi ayaklarının üzerinde durmak? deyimi yer etmiştir ve yazık ki pek çoğu bunu makarna pişirebilmek ve başında birisi olmadan ders çalışabilmek olarak algılamaktadır.
Etrafımdaki annelerin büyük kısmı şehirlerarası tencere yemeği taşıyan, temizliğe giden, çocuğunun getirdiği kirli torbasındaki çamaşırları yıkayan, evine giderken ya da gelirken aylık böreğini, çöreğini yapıp buzluğa atan annelerdir. Ve bu bizde marifettir!
Bu arada baba da, evin kirasını, aidatını, cep telefonunu ödemeye, buzdolabını doldurmaya ve evdeki tamiratları yapmaya gönüllü olur. Günde en az 3 -4 kez aranılan ve tekmil verilen bir sistem geliştirilir. Böylece genç hayata hazırlanır!
Siz hiç yakın çevrenizde kendi aile standartlarınızda olup da çocuğuna sabah gazeteleri dağıttıran kimse duydunuz mu?
Çok ayıptır!
Falanca aile, üç kuruş için çocuğuna gazete dağıttırıyormuş dedirtmek bir Türk babası için harakiri yapmayı gerektiren bir onur meselesidir. Anne içinse utanç verici ve yüz kızartıcı bir olaydır.
Hatta şimdi ben kaleme alana kadar böyle bir konu hiçbir (ortalama)Türk ailesinin gündemine dahi girmemiştir. Lafı bile olamaz.
Aslına bakılacak olursa, gazete dağıttırmanın altında, çocuğa harçlık vermekten kaçınmak değil; onun kendi parasını kendisinin kazanması öğretisi yatmaktadır.
Amaç o evde bir yaşam paylaşılırken, o çocuğun kendi ölçülerinde bir sorumluluk almasıdır. Erken kalkması ve okul öncesi bir hazırlık yapmasıdır. İleride içine düşeceği iş yoğunluğunda bocalamaması için kendine çok küçük ölçekte bir iş hayatı yaratmasıdır.
Soğukta, yağmurda, her iyi kötü koşulda hayatın rutininin yerine gelmesinin gereğini öğrenmesidir.
Gazete satmak da şart değil; hafta sonları garsonluk yapan, araba yıkayan ya da benzincide çalışan genç tanıyor musunuz? Bizim sistemimizde çalışmak ?fakir? ya da dar gelirli/muhtaç ailelerin çocuklarına has?tır.
Bizde olsa olsa, babaya ya da anneye yardım edilen, can sıkılınca ya da sıkıya gelince bırakılan işler yapılır.
Türkiye?de onurlu aile, çocuğunu çalıştırmayan ailedir.
Bu onurlu aileler, çalışan ve üreten genci takdir eder, hatta tebrik ederler ama içlerinden kendi çocukları böyle çalışmak zorunda olmadığı için şükrederler. Bu kişilerin büyük çoğunluğu da sosyal demokrat geçinen -her nasılsa- eğitimli ve çağdaş ailelerdir!
Bu konu yurt dışında tam tersi işler. Sağlıklı bir gencin yaz ?kış ayaklarını uzatıp oturması ve hiç üretmeden tüketmesi, tüm aile bireylerinin aile babasına yüklenmesi ayıp ötesi sayılır.
Filmlerde görüp yüz buruşturduğumuz çeşitli garip hayvanların bakımına izin verilmesi de anne- babanın bayıldığı bir konu değildir elbette. Bu; kendisine bir yaşamın emanet edilmesi sonucu o çocuğun, o can?ın hayatta kalmasını sağlaması, her türlü ihtiyacını karşılaması, kendisinin dışındaki başka can?ların yaşamına saygı duymasını öğrenmesi içindir.
Biz çocuklarımızı korumak adına onlara paylaşmayı, bütünün parçası olmayı, eksiklerini tamamlamayı, yenilgiyi kabul etmeyi, hatalarının sorumluluğunu üstlenmeyi, kendisine yetmeyi, kısacası kimseye dayanmadan birey olmayı öğretmediğimiz için suçluyuzdur.
Oysa sevgi bunların hepsini içine alan bir olgudur.
Suçluyuzdur.
?En çok annem cep telefonu almama izin vereceği için seviniyorum. Sınıfta herkesin var ama benim yok.?
Çocuk yıldız sade ama çok pahalı bir giysi giymişti. Ödül törenine limuzin ile gelmişti, milyarlar kazanıyordu ama bir cep telefonu bile yoktu.
Buradaki terbiye tartışılır elbette. Kimine göre göstermeliktir.
Bizim ülkemiz standartları düşünüldüğünde ise, anne ve babaların Amerika?yı bile sollayan çok zengin bir yaşam içindelermiş gibi bir terbiye sistemi seçmiş olduğu görülür.
Bir kere bizde çocukların ev ve aile içinde hiç ama hiçbir sorumluluğu bulunmaz. Sadece yer içer yatar ve kalkarlar. En pahalı cep telefonu ve en son moda ayakkabı onlardadır. Ebeveynler, çöpü kapıya çıkarmasına kıyamadıkları bu çocuklarının tüm hayatlarına kıymış olduklarının farkında olmazlar.
Bu nedenle, çok değerli eğitimler alan ama organize olmayı bilmeyen insanlar yetişir. Genç birkaç dil bilir ama sorumluluk almayı öğrenmemiştir.
Çocuk yaparken bile ?nasıl bakacağım? endişesi taşımaz, plan dahi yapmaz. Bakıcılar nasılsa hazır beklemektedir.
Ailesinden uzakta öğrenimi (ya da yaşamı) seçmiş her gencin dilinde ?kendi ayaklarının üzerinde durmak? deyimi yer etmiştir ve yazık ki pek çoğu bunu makarna pişirebilmek ve başında birisi olmadan ders çalışabilmek olarak algılamaktadır.
Etrafımdaki annelerin büyük kısmı şehirlerarası tencere yemeği taşıyan, temizliğe giden, çocuğunun getirdiği kirli torbasındaki çamaşırları yıkayan, evine giderken ya da gelirken aylık böreğini, çöreğini yapıp buzluğa atan annelerdir. Ve bu bizde marifettir!
Bu arada baba da, evin kirasını, aidatını, cep telefonunu ödemeye, buzdolabını doldurmaya ve evdeki tamiratları yapmaya gönüllü olur. Günde en az 3 -4 kez aranılan ve tekmil verilen bir sistem geliştirilir. Böylece genç hayata hazırlanır!
Siz hiç yakın çevrenizde kendi aile standartlarınızda olup da çocuğuna sabah gazeteleri dağıttıran kimse duydunuz mu?
Çok ayıptır!
Falanca aile, üç kuruş için çocuğuna gazete dağıttırıyormuş dedirtmek bir Türk babası için harakiri yapmayı gerektiren bir onur meselesidir. Anne içinse utanç verici ve yüz kızartıcı bir olaydır.
Hatta şimdi ben kaleme alana kadar böyle bir konu hiçbir (ortalama)Türk ailesinin gündemine dahi girmemiştir. Lafı bile olamaz.
Aslına bakılacak olursa, gazete dağıttırmanın altında, çocuğa harçlık vermekten kaçınmak değil; onun kendi parasını kendisinin kazanması öğretisi yatmaktadır.
Amaç o evde bir yaşam paylaşılırken, o çocuğun kendi ölçülerinde bir sorumluluk almasıdır. Erken kalkması ve okul öncesi bir hazırlık yapmasıdır. İleride içine düşeceği iş yoğunluğunda bocalamaması için kendine çok küçük ölçekte bir iş hayatı yaratmasıdır.
Soğukta, yağmurda, her iyi kötü koşulda hayatın rutininin yerine gelmesinin gereğini öğrenmesidir.
Gazete satmak da şart değil; hafta sonları garsonluk yapan, araba yıkayan ya da benzincide çalışan genç tanıyor musunuz? Bizim sistemimizde çalışmak ?fakir? ya da dar gelirli/muhtaç ailelerin çocuklarına has?tır.
Bizde olsa olsa, babaya ya da anneye yardım edilen, can sıkılınca ya da sıkıya gelince bırakılan işler yapılır.
Türkiye?de onurlu aile, çocuğunu çalıştırmayan ailedir.
Bu onurlu aileler, çalışan ve üreten genci takdir eder, hatta tebrik ederler ama içlerinden kendi çocukları böyle çalışmak zorunda olmadığı için şükrederler. Bu kişilerin büyük çoğunluğu da sosyal demokrat geçinen -her nasılsa- eğitimli ve çağdaş ailelerdir!
Bu konu yurt dışında tam tersi işler. Sağlıklı bir gencin yaz ?kış ayaklarını uzatıp oturması ve hiç üretmeden tüketmesi, tüm aile bireylerinin aile babasına yüklenmesi ayıp ötesi sayılır.
Filmlerde görüp yüz buruşturduğumuz çeşitli garip hayvanların bakımına izin verilmesi de anne- babanın bayıldığı bir konu değildir elbette. Bu; kendisine bir yaşamın emanet edilmesi sonucu o çocuğun, o can?ın hayatta kalmasını sağlaması, her türlü ihtiyacını karşılaması, kendisinin dışındaki başka can?ların yaşamına saygı duymasını öğrenmesi içindir.
Biz çocuklarımızı korumak adına onlara paylaşmayı, bütünün parçası olmayı, eksiklerini tamamlamayı, yenilgiyi kabul etmeyi, hatalarının sorumluluğunu üstlenmeyi, kendisine yetmeyi, kısacası kimseye dayanmadan birey olmayı öğretmediğimiz için suçluyuzdur.
Oysa sevgi bunların hepsini içine alan bir olgudur.
Suçluyuzdur.
Bu Yazı Toplam 1056 Defa Okunmuştur
ETİKETLER : Yazdır
Yorumlar
Yorumlar, editörlerimiz tarafından onaylandıktan sonra yayınlanır. Kanunlara aykırı, konuyla ilgisi olmayan, küfür içeren yorumlar onaylanmamaktadır.
Henüz bir yorum yapılmamış
Diğer Yazıları
© degisimmedya.com
İletişim Bilgileri Künye İstek, Şikayetleriniz İçin Tıklayın Tüm hakları saklıdır. İzinsiz kullanılamaz. Tel : 0 372 322 27 30
E-posta: info@degisimmedya.com