JÜBİLE
05 Mart 2012 21:10:38
Kaçıncı mevsim, kaçıncı baharınız?
Ya da hayatınız boyunca hiç ?Jübile? yaptınız mı?
Eminim çoğunuz, ?sanatçı değiliz?, ?ne jübilesi? diye daha içinizden geçirirken, ben de ?sanatçı? olmayan herkesin kendince ?jübile? hakkının var olduğunu savunanlardanım.
Neye, kime göre?
Sizden başka kimseyi ilgilendirmez?
Kaybolduğunuz bir dünya varsa kendinizi bulmak için,
Sanatçı iseniz, artık bitti demek için vs.
Bitti diyerek reklamını yapıp da ses getiren çoğu sanatçıların mesleğine koşa koşa geri dönüp kısa metrajlı filmlerine çoğunuz rastlamışsınızdır.
Hayatım boyunca ?jübile? yapacak bir konu bulamadığımdan, ilgimi çeken konuyu satırların başına dökerek,
?bahar? denen mevsimi ?jübile? yaparak karşılasak mı diye kar sonu ?nostaljisine? takılıp kaldığım hafta sonu gözlerine bakarak, bir fotoğraf karesindeymişim gibi gülümsedim.
Moda sahilinin yeni sakini,
?Hikâyeyi tekrar edeyim sana
Gayret gayret hatırlasana
İlk görüştük senle biz Moda?da
Moda yolunda
Bir kız vardı hatırla kolunda
Kırmızı jaket ve pantolonla
Rastlaştık biz Moda yolunda!? diye devam eder şarkı.
Söz : Fecri Ebcioğlu & Müzik : Marc Aryan
1966 yılına ait Ajda Pekkan şarkısı ?Moda Yolu? , tam da o yol üzerindeyken.
Yolun sahil başlangıcı artık büyük bir otele ev sahipliği yapıyor.
Hilton Worldwide Türkiye Otelleri?nin zincirlerinden Double Tree, geçen yıl mart ayında Moda sahillerine demir attı.
Anadolu yakasının ilk beş yıldızlı oteline adım atar atmaz, Deluxe, standart, corner, junior suit ve kral dairesi; her birinin manzarası, oda konforu ayrı şekillendirilmiş.
İstanbul?un Anadolu yakası ayaklarınızın altında hissi tüm odalarda farklı açılardan yaşanıyor. Otelin ziyaretçi skalası oldukça geniş.
Amaç; otelin sadece iş dünyasının değil aynı zamanda Kadıköy ve Modalılar?ında uğrak yeri olması..
Akılda kalan detaylar şimdilik bunlar.
Yolunuz düşerse bir uğrayın.
Öyle Ada?lara, Moda?lara açılmaya çok da gerek yok.
Güzel İlçem Karadeniz Ereğli?ye Festival gelir, baharı yaza bağlayan güzellikleri bir bir kucaklarsanız.
Kafeler, lokantalar, kabansız, paltosuz akşam gezileri, ya da aniden bastıran yağmur!
..domateslere gelen renkler, taze soğanın fiyatının düşmesi, can eriği, çileği beklemek..
Gün geçtikçe kendinizi dışarı atmak isticeksiniz.
Yiğit Özşener. Oyunculuğunu beğenirim. ?İstanbul?un sırlarını paylaşmak için sokağa çıkmalısınız? diyen, aslen İzmir?li olan ama çoğu İstanbul?ludan daha İstanbullu Özşener.
İstanbul?u dinleyerek sırlarına vakıf olmaya çalışıp, her gerçek İstanbul?lu gibi sevgi-nefret ilişkisi var o kadim şehirle arasında..
O da hem ayrılamıyor hem de kafasında sürekli çiçekli böcekli, toprağa basmanın mümkün olduğu bir yerlere gitme isteği ile dolu.
Uzun uzun anlatmış, ?korkmak çok insani bir duygu? diye de eklemiş.
Müfettiş denildiğinde hepinizin aklına ne geliyorsa benim de öyle. Ama lezzet?in kare As?ı geçtiğimiz mart, Bebek?in yeni gözdesi Chilai?da olan beş müfettiş ile yüzümdeki gülümseyişe hayran kaldım.
Suat Ateşdağlı(S Music Desing)-Müzik müfettişi,
Kaya Demirer(TURYİD Başkanı)-Yemek müfettişi,
Abdullah Burnaz(KA Mimarlık ofisi, iç mimar)-Dekorasyon müfettişi,
ve Nafi Pinhas(Alcoholoco Eğlence Hizmetleri)-içki müfettişi..
?İlk defa bu kadar çok yedik? diyen grup mesleki yönden keyifle ele alınmış, işin ?müfettişliği? banahe!
Fark yaratanlara bir kez daha ilgimin arttığını gördüm.
Erguvanların açmasını beklerken..
?ne uzun boyluydum, ne de yakışıklı? Vitali Hakko?nun babasıyla ilişkisi çok hassas olduğu, kendisine her zaman Koarzon (İspayolca: canım) diye çağırdığını hatırlıyor.
Anne ise otoriter, çocukları üzerine kurulu bir kadın..
?çevremdeki gençler, oğlum dahil sık sık ?devir değişiyor? derler.
Haklıdırlar.
Ne var ki, devir ilk defa değişmiyor.
Ben hayatım boyunca, bu Devir denen şeyin bir çok defa değiştiğini gördüm? diyen ifadesinde Vitali Hakko aşkımı paylaşmak istedim siz okurlarla.
Devrimle birlikte gelen Şen Şapka.
?Bu çocuktan çok hayır göreceksin?
Çocukluk günlerinde Pera?da gördüğü fötr şapkalı beyefendilere özenen Vitali Hakko, yıllar sonra Şen Şapka?yı kurar.
Şen Şapka, sadece hayallerinin peşinde koşan kısa pantolonlu bir çocuğun hikâyesi değildir. Dünyaca ünlü marka, Vakko?nun da kuruluş öyküsüdür.
Şimdi durup derinden bir nefes alarak, ?her şeye rağmen? varoluşunuza ait ?kendi hikâyenizle? yolculuk yapma zamanı.
Biraz gözler dolar, biraz anılar mevsimlere bölünür.
..ve şu ifadelerle devam eden Hakko, ?Ben resim yapamam. Beste yapamam. Şiir yazamam. Ama insanlara renklerle, desenlerle yoktan varedeceğim ve onları mutlu kılacağıma inandığım bir eşarp, bir kravat, bir giysiyi seçip gerçekleştirebilirim.?
Hayallerinize, içinizdeki sese bir daha bakın.
?İstanbul sever seni, sen onu seversen?
Sertab Erener?in sesiyle bütünleşen ?İstanbul? şarkısı, yaratıcısı Ersel Serdarlı?nın da milyonlarla buluşmasını sağladı.
Şarkının hikayesini bir dinleseniz vazgeçilir gibi değil.
İşin ironik yanı, Ankara?nın soğuk bir kış akşamında yazılması.
Sözlerine göz atmadan geçemicem.
Kimisi sadece işinde gücünde
Kimisi sadece heyecan peşinde
Kimisine sorulmaz bile derdi ne
Kiminle istanbul
Kimisi paça sıvar dereyi görmeden
Kimisi bütün yutar lokmayı bölmeden
Kimisi düşmez başa çorap örmeden
İnceden istanbul
Gelir bu şehri bozan
Bu şehre gelip bozulanlar
Hepsi aynı kazanda kaynıyor istanbulda
Doğru söylüyorlar
Dile beni bir aşk
Sev sen istanbul sever seni istanbul sen beni seversen
Dile beni bir aşk
Sev sen İstanbul döver sen beni üzersen
Ne çok canlar yakar istanbul
Bolca günahlara sokar istanbul
Hızlı koşanları çabucak yorar istanbul istanbul
Ama sen istesende bu şehirden kaçamayacaksın
Çünkü aklın bende bende istanbuldayım
Doğru söylüyorlar
Sen gidersen
İstanbul beklemez
Gelirsin gidersin
Istanbul farketmez
Acı çeker özlersin
İstanbul üzülmez
Nasıl nedir halin
istanbul hissetmez
istanbul birini sevmiyorsan çekilmez
Doğru söylüyorlar
istanbul sever seni sen beni öpersen
İnsanı yazmaya, hele de şarkı yazmaya yönlendirecek ilham perisinin, özel kişiler ve özel durumlarla arası nispeten daha sıkı fıkıdır.
O yüzden olsa gerek, bir hikâyesi olan şarkılar hayatımızda daha çok yankılanıyorlar.
Öte yandan şarkı yazarının bir şehre hitap etmesi, ancak ve ancak yazarla şehir arasında oluşmuş benzersiz ve kalpten bir ilişkiye bağlı.
Bir şehre şarkı yazılması, yazan kişinin o şehrin her gün yeniden yazılan şiirinden birkaç satır koparabildiği anlamına geliyor.
Üstüne bu kadar şarkılar, şiirler, kitaplar yazılan bu şehir elbette ki herkesin favorisi değil. ?Orada nasıl yaşayabiliyorsunuz??, ?O şehirde iki günden fazla kalamıyorum? diyerek baştan İstanbul?u reddedenleri de, ?her gün ayrı bir azap çekiyorum? tarzında yakınmalarla bu şehrin içinde boğulduğunu söyleyenleri de İstanbul?da oldukları müddetçe akıntıya karşı yüzmeye çalışan nehir balıklarına benzetiyorum.
Şehre kendi kurallarını kabul ettirmeye çalışanlar nedense hep hüsrana uğruyor.
Şehir verdiklerini hemen geri alıp, küsmüş bir çocuk gibi uzaklaşmanızı izliyor.
O yüzden belki de İstanbul?la mücadele eden balık olmak yerine onunla birlikte akan ?su olmak? gerekir..
Bruce Lee?nin dediği gibi..?Be water, my friend!?
Çünkü işgal için aç kurtlar gibi saldıranların ?geldikleri gibi gittikleri? Şehr-i Sultani diyenleri duymuşsunuzdur.
O yüzden Fatih gibi bir komutan bile İstanbul gibi bir şehre gösterdiği saygı, sevgi ve özenle tarihe geçmiştir.
İmparatorluklar geleneğinin son başkentidir İstanbul, öyle davranılması gerekir.
Ona sevgi ve saygı ile davrananlara o kadar güzel gün batımları, sokak araları, eğlence sabahları, kariyer başarıları, dost sofraları, ve aşk şarkıları bahşeder ki; yakalayabilene, yaşamın kıyısından da olsa uzanabilene ne mutlu..
Yatağınıza uzanırken kendinizi sultanın huzurundan ?ağzın altınla dolsun? denilerek ayrılan bir şair kadar zengin hissederek uykuya dalarsınız.
Sabah o güzelim şehri, o imparatorluklar başkentini, yine sizi kucaklamak için, kâh yollarını, kâh kollarını açmışken bulursunuz.
Emir kip?li notlar gibidir hayat, deli gönül arzu eder, işin mutfağından ışıklı sahne yollarına bir şarkı tutturursunuz, dört mevsim bir ömre serpilip yeter.
..çoğunu zamana sığdırıp da vaktini bulamadığım ?yaşam aşkı? denilen türden, yarım kalan röportajların yollara serilen izleri!
..yarım kalan ?bir devam filmi? gibi ya da ?köprüden son çıkış!?
Ya da hayatınız boyunca hiç ?Jübile? yaptınız mı?
Eminim çoğunuz, ?sanatçı değiliz?, ?ne jübilesi? diye daha içinizden geçirirken, ben de ?sanatçı? olmayan herkesin kendince ?jübile? hakkının var olduğunu savunanlardanım.
Neye, kime göre?
Sizden başka kimseyi ilgilendirmez?
Kaybolduğunuz bir dünya varsa kendinizi bulmak için,
Sanatçı iseniz, artık bitti demek için vs.
Bitti diyerek reklamını yapıp da ses getiren çoğu sanatçıların mesleğine koşa koşa geri dönüp kısa metrajlı filmlerine çoğunuz rastlamışsınızdır.
Hayatım boyunca ?jübile? yapacak bir konu bulamadığımdan, ilgimi çeken konuyu satırların başına dökerek,
?bahar? denen mevsimi ?jübile? yaparak karşılasak mı diye kar sonu ?nostaljisine? takılıp kaldığım hafta sonu gözlerine bakarak, bir fotoğraf karesindeymişim gibi gülümsedim.
Moda sahilinin yeni sakini,
?Hikâyeyi tekrar edeyim sana
Gayret gayret hatırlasana
İlk görüştük senle biz Moda?da
Moda yolunda
Bir kız vardı hatırla kolunda
Kırmızı jaket ve pantolonla
Rastlaştık biz Moda yolunda!? diye devam eder şarkı.
Söz : Fecri Ebcioğlu & Müzik : Marc Aryan
1966 yılına ait Ajda Pekkan şarkısı ?Moda Yolu? , tam da o yol üzerindeyken.
Yolun sahil başlangıcı artık büyük bir otele ev sahipliği yapıyor.
Hilton Worldwide Türkiye Otelleri?nin zincirlerinden Double Tree, geçen yıl mart ayında Moda sahillerine demir attı.
Anadolu yakasının ilk beş yıldızlı oteline adım atar atmaz, Deluxe, standart, corner, junior suit ve kral dairesi; her birinin manzarası, oda konforu ayrı şekillendirilmiş.
İstanbul?un Anadolu yakası ayaklarınızın altında hissi tüm odalarda farklı açılardan yaşanıyor. Otelin ziyaretçi skalası oldukça geniş.
Amaç; otelin sadece iş dünyasının değil aynı zamanda Kadıköy ve Modalılar?ında uğrak yeri olması..
Akılda kalan detaylar şimdilik bunlar.
Yolunuz düşerse bir uğrayın.
Öyle Ada?lara, Moda?lara açılmaya çok da gerek yok.
Güzel İlçem Karadeniz Ereğli?ye Festival gelir, baharı yaza bağlayan güzellikleri bir bir kucaklarsanız.
Kafeler, lokantalar, kabansız, paltosuz akşam gezileri, ya da aniden bastıran yağmur!
..domateslere gelen renkler, taze soğanın fiyatının düşmesi, can eriği, çileği beklemek..
Gün geçtikçe kendinizi dışarı atmak isticeksiniz.
Yiğit Özşener. Oyunculuğunu beğenirim. ?İstanbul?un sırlarını paylaşmak için sokağa çıkmalısınız? diyen, aslen İzmir?li olan ama çoğu İstanbul?ludan daha İstanbullu Özşener.
İstanbul?u dinleyerek sırlarına vakıf olmaya çalışıp, her gerçek İstanbul?lu gibi sevgi-nefret ilişkisi var o kadim şehirle arasında..
O da hem ayrılamıyor hem de kafasında sürekli çiçekli böcekli, toprağa basmanın mümkün olduğu bir yerlere gitme isteği ile dolu.
Uzun uzun anlatmış, ?korkmak çok insani bir duygu? diye de eklemiş.
Müfettiş denildiğinde hepinizin aklına ne geliyorsa benim de öyle. Ama lezzet?in kare As?ı geçtiğimiz mart, Bebek?in yeni gözdesi Chilai?da olan beş müfettiş ile yüzümdeki gülümseyişe hayran kaldım.
Suat Ateşdağlı(S Music Desing)-Müzik müfettişi,
Kaya Demirer(TURYİD Başkanı)-Yemek müfettişi,
Abdullah Burnaz(KA Mimarlık ofisi, iç mimar)-Dekorasyon müfettişi,
ve Nafi Pinhas(Alcoholoco Eğlence Hizmetleri)-içki müfettişi..
?İlk defa bu kadar çok yedik? diyen grup mesleki yönden keyifle ele alınmış, işin ?müfettişliği? banahe!
Fark yaratanlara bir kez daha ilgimin arttığını gördüm.
Erguvanların açmasını beklerken..
?ne uzun boyluydum, ne de yakışıklı? Vitali Hakko?nun babasıyla ilişkisi çok hassas olduğu, kendisine her zaman Koarzon (İspayolca: canım) diye çağırdığını hatırlıyor.
Anne ise otoriter, çocukları üzerine kurulu bir kadın..
?çevremdeki gençler, oğlum dahil sık sık ?devir değişiyor? derler.
Haklıdırlar.
Ne var ki, devir ilk defa değişmiyor.
Ben hayatım boyunca, bu Devir denen şeyin bir çok defa değiştiğini gördüm? diyen ifadesinde Vitali Hakko aşkımı paylaşmak istedim siz okurlarla.
Devrimle birlikte gelen Şen Şapka.
?Bu çocuktan çok hayır göreceksin?
Çocukluk günlerinde Pera?da gördüğü fötr şapkalı beyefendilere özenen Vitali Hakko, yıllar sonra Şen Şapka?yı kurar.
Şen Şapka, sadece hayallerinin peşinde koşan kısa pantolonlu bir çocuğun hikâyesi değildir. Dünyaca ünlü marka, Vakko?nun da kuruluş öyküsüdür.
Şimdi durup derinden bir nefes alarak, ?her şeye rağmen? varoluşunuza ait ?kendi hikâyenizle? yolculuk yapma zamanı.
Biraz gözler dolar, biraz anılar mevsimlere bölünür.
..ve şu ifadelerle devam eden Hakko, ?Ben resim yapamam. Beste yapamam. Şiir yazamam. Ama insanlara renklerle, desenlerle yoktan varedeceğim ve onları mutlu kılacağıma inandığım bir eşarp, bir kravat, bir giysiyi seçip gerçekleştirebilirim.?
Hayallerinize, içinizdeki sese bir daha bakın.
?İstanbul sever seni, sen onu seversen?
Sertab Erener?in sesiyle bütünleşen ?İstanbul? şarkısı, yaratıcısı Ersel Serdarlı?nın da milyonlarla buluşmasını sağladı.
Şarkının hikayesini bir dinleseniz vazgeçilir gibi değil.
İşin ironik yanı, Ankara?nın soğuk bir kış akşamında yazılması.
Sözlerine göz atmadan geçemicem.
Kimisi sadece işinde gücünde
Kimisi sadece heyecan peşinde
Kimisine sorulmaz bile derdi ne
Kiminle istanbul
Kimisi paça sıvar dereyi görmeden
Kimisi bütün yutar lokmayı bölmeden
Kimisi düşmez başa çorap örmeden
İnceden istanbul
Gelir bu şehri bozan
Bu şehre gelip bozulanlar
Hepsi aynı kazanda kaynıyor istanbulda
Doğru söylüyorlar
Dile beni bir aşk
Sev sen istanbul sever seni istanbul sen beni seversen
Dile beni bir aşk
Sev sen İstanbul döver sen beni üzersen
Ne çok canlar yakar istanbul
Bolca günahlara sokar istanbul
Hızlı koşanları çabucak yorar istanbul istanbul
Ama sen istesende bu şehirden kaçamayacaksın
Çünkü aklın bende bende istanbuldayım
Doğru söylüyorlar
Sen gidersen
İstanbul beklemez
Gelirsin gidersin
Istanbul farketmez
Acı çeker özlersin
İstanbul üzülmez
Nasıl nedir halin
istanbul hissetmez
istanbul birini sevmiyorsan çekilmez
Doğru söylüyorlar
istanbul sever seni sen beni öpersen
İnsanı yazmaya, hele de şarkı yazmaya yönlendirecek ilham perisinin, özel kişiler ve özel durumlarla arası nispeten daha sıkı fıkıdır.
O yüzden olsa gerek, bir hikâyesi olan şarkılar hayatımızda daha çok yankılanıyorlar.
Öte yandan şarkı yazarının bir şehre hitap etmesi, ancak ve ancak yazarla şehir arasında oluşmuş benzersiz ve kalpten bir ilişkiye bağlı.
Bir şehre şarkı yazılması, yazan kişinin o şehrin her gün yeniden yazılan şiirinden birkaç satır koparabildiği anlamına geliyor.
Üstüne bu kadar şarkılar, şiirler, kitaplar yazılan bu şehir elbette ki herkesin favorisi değil. ?Orada nasıl yaşayabiliyorsunuz??, ?O şehirde iki günden fazla kalamıyorum? diyerek baştan İstanbul?u reddedenleri de, ?her gün ayrı bir azap çekiyorum? tarzında yakınmalarla bu şehrin içinde boğulduğunu söyleyenleri de İstanbul?da oldukları müddetçe akıntıya karşı yüzmeye çalışan nehir balıklarına benzetiyorum.
Şehre kendi kurallarını kabul ettirmeye çalışanlar nedense hep hüsrana uğruyor.
Şehir verdiklerini hemen geri alıp, küsmüş bir çocuk gibi uzaklaşmanızı izliyor.
O yüzden belki de İstanbul?la mücadele eden balık olmak yerine onunla birlikte akan ?su olmak? gerekir..
Bruce Lee?nin dediği gibi..?Be water, my friend!?
Çünkü işgal için aç kurtlar gibi saldıranların ?geldikleri gibi gittikleri? Şehr-i Sultani diyenleri duymuşsunuzdur.
O yüzden Fatih gibi bir komutan bile İstanbul gibi bir şehre gösterdiği saygı, sevgi ve özenle tarihe geçmiştir.
İmparatorluklar geleneğinin son başkentidir İstanbul, öyle davranılması gerekir.
Ona sevgi ve saygı ile davrananlara o kadar güzel gün batımları, sokak araları, eğlence sabahları, kariyer başarıları, dost sofraları, ve aşk şarkıları bahşeder ki; yakalayabilene, yaşamın kıyısından da olsa uzanabilene ne mutlu..
Yatağınıza uzanırken kendinizi sultanın huzurundan ?ağzın altınla dolsun? denilerek ayrılan bir şair kadar zengin hissederek uykuya dalarsınız.
Sabah o güzelim şehri, o imparatorluklar başkentini, yine sizi kucaklamak için, kâh yollarını, kâh kollarını açmışken bulursunuz.
Emir kip?li notlar gibidir hayat, deli gönül arzu eder, işin mutfağından ışıklı sahne yollarına bir şarkı tutturursunuz, dört mevsim bir ömre serpilip yeter.
..çoğunu zamana sığdırıp da vaktini bulamadığım ?yaşam aşkı? denilen türden, yarım kalan röportajların yollara serilen izleri!
..yarım kalan ?bir devam filmi? gibi ya da ?köprüden son çıkış!?
Bu Yazı Toplam 1283 Defa Okunmuştur
ETİKETLER : Yazdır
Diğer Yazıları
© degisimmedya.com
İletişim Bilgileri Künye İstek, Şikayetleriniz İçin Tıklayın Tüm hakları saklıdır. İzinsiz kullanılamaz. Tel : 0 372 322 27 30
E-posta: info@degisimmedya.com