![DUYGULARIN ÖLÜMÜ](https://www.degisimmedya.com/image/editor/resimeyok.jpg)
DUYGULARIN ÖLÜMÜ
12 Aralik 2012 16:38:12
Kimyanın biyolojiye uygulanmasına büyük önem veren ve Laplace ile birlikte suyun hidrojenin yanması sonucu olduğunu ortaya koyan ünlü Fransız kimyacı Lavoisier'in çok anlamlı bir teorisi daha vardır.
Sanırım biliyorsunuzdur...
"Varolan şey yok olmaz, yok olan bir şey de varolmaz."
Gerçekte var olduğu düşünülen bir şey sonradan yok olabilir mi?
Yani böyle bir düşünce gerçekçi oluyor mu?
Şayet yok oluyorsa, bu onun daha önceden hiç var olmamış olduğu anlamına mı
gelecektir?
Bu sorular aslında insanlar arasındaki
ilişkilere, birlikteliklere şekil veren "mutlak değerler" gibi kabul edilen duyguların varlığı ile önem kazanmaktadır.
İyilik, cesaret, hoşgörü, cömertlik veya düşmanlık gibi, toplumun öngördüğü bu
'konvansiyonel' duyguların, belirli düzeylerde, dostlukları pekiştirdiği
veya azalttığı ya da tamamen ortadan kaldırdığı görülmektedir.
Bireysel anlamda sevgiyi, dostluğu yansıtan oluşlar, bir terkip halinde yaşamak
zorunda kalan insana yardım elinin uzatılması veya o kişinin destek bulma
ihtiyacının karşılanması değil midir?
Doğal olarak bireyin kendini güvende hissetmekten başka bir hakkı yoktur.
Bu şartlarda sırtını bir yere veya topluma dayayabilmek için böyle bir ortamı kendisi yaratacak ve ona bağlanacaktır.
Ancak ölümgelip çattığında,
dünyevi değerlerin asla geçerli olmadığını, değişen günü birlik duyguların
hiçbir şey ifade etmediğini algılayan insan, bu anı, ilk etapta tüm korkunçluğu
ile yaşayarak şok geçirir.
Duygularıyla yaşadığı yıllar boşa geçmiş, kozası içinde yaşadığı hava onu bir
robot haline getirmiştir.
Diğer taraftan, Mutlak değerlere yaklaşabilmenin ise alternatif hareket tarzı
vardır. Allah'ın sonsuz, sayısız güzelliklerini bu bedende yaşamanın gereği,
insanın kozasını ören şartlanmaları ve toplumsal olayların getirileri ile
uyumlu bir yaşamı terk etmektir...
Bireyin şartlanmalar, değer yargıları, yorumlar ve kalıtımsal yollarla
çevresinde ördüğü bu değerler dünyasında bocalaması sonucunda, kendindeki
boşluktan Mutlak olana yöneltmesi gerekecektir.
Sevgiyi doyasıya yaşayanın avantajlı tarafı, varsayımsal olan bu değerleri
kendiliğinden fark ederek, bağımlılıklarından kurtulma yolunu seçmesidir.
Bizler, varsayılan değerlerin gerçek yüzleri ortaya çıkıncaya değin,
kozamızda yarattığımız "kendi alemimiz" de evrensel anlayıştan uzak bir dünyada
yaşayıp gideriz.
Bir döneme kadar, kesitsel algılama araçlarına dönük biçimi ile yaşama adapte
olmaktan yani zorunluluktan, ayrıca toplum ilkelerine karşı koyma cesaretini
gösterememekten veya boşvermişlikten dolayı mahkum olan bireysel bilinç, asli
yapısına, gerçek kimliğine özgürlük anlayışı ile tırmanarak kavuşur.
Özgürlük yolunda, korkular, elemler, acılar veya geçici zevkler varlığını
kaybeder, geçersizleşir. Neticede, konvansiyonel, alışılmış, bildik beşeri
kavramlar artık yok olur.
Birey renksizleşmiş, en yakın dost bildiği ile can düşmanı kabul ettiği
karışmış varlığına ayna olmuştur.
Yani,
Aynaya bakan kendini görür.
Ayna kalkar, kendi kalır.
Tasavvuf ilmi bu konuma yaklaşım sağlayabileni şöyle tarif ediyor;
Allah insana aynadır,
İnsan Allah'a aynadır.
Dünyada sahip olduğu yaşam enerjisiyle, uzlaşılmış değerlerden kopma yolunu seçen, birey"yokolan şey var olmaz"düşüncesiyle ebediyete kadar mutlu oluşunu devam ettirecektir.
Hz. Resulullah;
Bu anlamdaki yokluğa
"Fakr iftiharımdır."
diyerek noktayı koyuyor.
ETİKETLER : Yazdır
Diğer Yazıları
© degisimmedya.com
İletişim Bilgileri Künye İstek, Şikayetleriniz İçin Tıklayın Tüm hakları saklıdır. İzinsiz kullanılamaz. Tel : 0 372 322 27 30
E-posta: info@degisimmedya.com