O KEDİ BURAYA GELMEZ!
06 Nisan 2014 14:42:46
Ne doğru demiş Mevlana: "Balığa, denizden başkası azaptır."
Mevlana'nın sözü ile çıktığımız yolda sırtı yüklü bir dolu
heyecan. Herkes taşıyor. Herkes yaşıyor ama herkes paylaşmıyor, e en doğruyu
öğretenlerin de izlerini görmemek mümkün mü şimdi? Hayır. Bir dilim ekmekten öte
paylaşım mı dediniz! Ne kadar da şaşırtıcı! İnanması en güç bölüm. Hiçbir
gülümseyiş yeterince karşılıksız değildir.
Bir nevi nisan neşesi benimkisi. Gün anlamlı ve dayanılmaz
ağırlığı ile yine bir Pazar kahvaltısı, evimde, en eşsizi,
doğalından..maydanozu, nanesi gerisi bahanesinden.
Geçenlerde İtalya'dan gelen arkadaşım;'İtalyan'ca biliyor musun?' diye sordu. 'Hayır' cevabını verdim.
Üstüne kayda değer sohbetimiz ve devamında aldığım teklife hiç şaşırmadım.
Bakış açısı dedim, geçtim. 'Kendinizi geliştirin' diye kulaklarınızda çınlayan
öğretilerin içsel bir gülümseyişi ile.
Deadline'larla
yaşamanın zorluğunu kış aylarında bir köşe yazısında anlatan Ayşe Arman'ın
seçtiği konuda modern yaşamın metropol manzaraları ve size düşen payı aylardır
beni düşündürmeye yetti. Siz, modern yaşamı hayatınıza kattığınızda nelerle
çoğaldınız, yoruldunuz..Ya da uydurma mutluluğunuz ısrarcı bir 'deyim'e dönüşüp
bu konuda rolünüzü ne şekilde kullandınız? 'Uysal olun, uysallaşın' bence, buna
değer. İyi, kalıcı sonuçlar verir.
Kraliyet ailesinin 'gül
balosu'nu görsel, yazılı medyadan izleyenlerin ne düşündüğünü merak ederek
bir sokak röportajı yapma istediğim tesadüfen bugün sizlerle buluştu. Kökü
modaya dayanan duruşların ifadesinden başka bir şey değil. Asil bir görünümün
mütevazi bir kültür birleşiminden doğan doğallık. Çok çekici, etkiliydi.
Pazar şarkısını radyo programı gibi hediye etmeyi geçerli
saymadan da bir önerim var tabi;
Umay
Umay&Cem Adrian, 'Anlat Onlara'
Bir saklı sır gibi orda duruyorsun..
Kimse söylemiyor, sen de susuyorsun..
Yorulmuş ellerin, artık açılmıyor..
Uzun hikâyeler, kimse inanmıyor..
Anlat onları..Neyi bekliyorsun..
Sen hangi oyunu, kader sanıp oynuyorsun,
Söyle onlara..Neden korkuyorsun!
Sen hangi yalanı, masal sanıp büyüyorsun.
Anlat onlara..Neden susuyorsun!
Sen hangi rüyayı, gerçek sanıp görüyorsun.
Söyle onlara, nereden düşüyorsun.
Sen hangi yalanı, hayat sanıp ölüyorsun.
THE SECRET misali..her sır, her güzellik mutlak
bir bedel öder.
Geçtiğimiz
hafta "Veet" markasının reklam
çekimleri için Türkiye'ye 5. gelişi olan Victoria Secret meleği, model Adriana
Lima.
Türk erkekleri benimle değil
etraflarındaki kadınlarla ilgilensin!
Gazeteci İdil
Demirer'in kendisiyle yaptığı röportajdan radyo programımda uzun uzun
bahsettiğim için önceki gün mutluydum, bugün mutsuzum. Ayaklarımın altındaki
papatyaları fark etmeden ezip geçtiğim için. Röportaja verdiği bilgi ile bugün
magazin programında anlatılanlar arası uçurum, bana her gün yalandan, rengârenk
balonlarını, zorla 'uçan balon' gibi
gökyüzüne savuranları hatırlattı. Yaşam terazime baktım, ne kadar olgun diye. Çekimlerde zorlanan ekipten bahsettiler,
aklıma neler gelmedi ki! Lima'nın huzursuzluğu, asık suratı, gülmeyen yüzü ve
altında yatan sebebin bir Alman dergisine verdiği pozlar yüzünden eşiyle
arasının açılması hatta ilginçtir İstanbul çekimlerinde yakın bacak görüntüleri
için kıskanç eşinden dolayı dublör kullandığı söylentisi ve boşanma arifesinde
olduğu... Victoria Secret meleği, model Adriana Lima'nın basınla arasında geçen
olaylar ve herkesin üzülmesi vs...diğer yandan boğaza açılan yat turundaki
görüntüleri sosyal paylaşımda anında paylaşması ve fotoğraf karelerinin altına ;"Aşık olduğum hayat, aşık olduğum
TÜRKİYE!.." dünya Adriana'ya, Adriana İSTANBUL'a hayran..aradaki boşlukları
görebiliyor musunuz? Dolmadıkça tamamlanmıyor. Gün içi çekimler bittiğinde
Lima'nın şerefine önceki akşam Esma Sultan Yalısı'nda düzenlenen parti için Türk
kadınlarının 'yersiz iltifatları'
kendi eksiklerini bile tamamlamıyordu. O yüzden her denizi deniz sanıp 'balık' olduğunuz sanarak atlayıp,
dalmayın.
2003 yılında
Kdz. Ereğli Sanat Kurumu Derneği'nin, 6 şiirli yaptığı yarışmada 1. lik ödülü
almış olmak bir yana, bir dolu kitap hediye edilmişti. Onlardan biri de; Cezmi
Ersöz'ün 'Şizofren Aşka Mektup' adlı kitabıydı..orada bir bölüm şöyle der;
"..Ayrılık değil, özlemek hiç değil; en büyük acı, bu giderek büyüyen
boşlukmuş...En büyük dert, kimi özlediğini, kimi sevdiğini bilememekmiş...En büyük
kayboluş sevip sevip sonunda kimi sevdiğini bilememekmiş." diye devam ediyor.
Ne çok sahnesi
düşüyor ellerime. Adı yaşam. Yazmamak için savaştan çıkan barış
sevinçlerindeymiş gibi hissetmekten öteye geçmeden. Siz, siz diye sormaya
ihtiyaç bile duymadan. Sınırsız büyüklükte bir TÜRKİYE'DEN, Türk insanının
oluşturduğu toplumdan bahsediyorum.
Vizyonu daralmış
' 0.5mm.'bir görüşün 3-5 insanı
tarif etmesi kesinlikle olamaz. Küçülür sonra insan, ancak kendi içinde.
Anlayıncaya
kadar çok zaman geçiyor, çok yaş alınıyor. Konuşmayı erteleyip, kayıp kentler
kuruyor, her defasında öfke dışa vurulduğunda yas tutturan yaşam bir kez daha
hediyesini sunuyor, 'ben'
kucaklıyorum. İhtimallerin denizi yok, yüzgeçlerinizi boşa yormayın.
Bahçedeyim, ayakkabımın üzerinde yürüyen bir 'tırtıl' kadar değeri olmayanlara baktım, merhaba dedim. Göz göze
geldik ve değerince sustum. Gözlerimden yaşlar aktı, herkes ağlamış sanıyor.
Sadece gün ışığı, güneş ve rüzgâr. Belli ki dört mevsim. Başkalarının bakışına,
ilgisine muhtaç olan öylesi bir sınıf var ki, yorgunluktan ter döküyor.
Unutmayın, bir televizyon programında değilsiniz. Gördüklerinizin ötesine bir
kez de olsa bakın.
Bugünlük
yolculuk bitti. Siz bakmayın farenin, kedi yokken cesur olduğuna..Fareye de bir
kadeh rakı içirmişler. Başlamış konuşmaya; "-O
kedi buraya gelecek!"
ETİKETLER : Yazdır
Diğer Yazıları
© degisimmedya.com
İletişim Bilgileri Künye İstek, Şikayetleriniz İçin Tıklayın Tüm hakları saklıdır. İzinsiz kullanılamaz. Tel : 0 372 322 27 30
E-posta: info@degisimmedya.com