BERNA OLGAÇ İLE SÖYLEŞİ "DUMAN" ALTI ŞİİRLER
07 Nisan 2014 18:02:22
Üç yıl sonra Berna Olgaç'ın Duman adlı şiir kitabı Mühür Kitaplığı'ndan okura ulaştı. Çok farklı bir şiiri olan Olgaç, kendi içine kapanık, şiiri gerçekten dert edinmiş bir şair. Sessiz ve sakin sularda yüzüyor. Samimiyeti hiç elden düşürmediği bir gerçek. Kendisiyle Duman'a ait ne varsa konuştuk. Dileriz ki sizlerin de ilgisini çeksin bu konuşmalarımız.
Emre POLAT: "Ah!
kimselerin vakti yok durup ince şeyleri anlamaya" der ya Gülten Akın Umarım
yalnızlık duygusunu sadece şiirinde anarsın... "YAZAMADIKLARIM YAŞADIKLARIMA
YAZILANDI..." SEVGİMLE... diye yazmıştınız benim için Hiç ve Her Şey adlı şiir
kitabınıza Berna Hanım. "Ateş olmayan yerden duman çıkmaz." derler ya o kadar
haklılar ki bu sözü kullananlar Duman adlı yeni şiir kitabınızı okuyunca bunu
bir kez daha anladım. Şöyle bir baktığımda şiir kitaplarınızın arasında üçer
yıl olduğunu fark ediyorum öncelikle. Ben-siz ve Öteki (2006), Hiç ve Her Şey
(2009), Duman (2012). Bu durumun büyük bir istikrar olduğu kanısındayım. Ya
siz, siz ne düşünüyorsunuz şiir kitaplarınızın basım, daha doğrusu oluşum
aralığı hakkında?
Berna OLGAÇ: "Hayat
sonsuzda açılan bir parantezdir" demiş bir düşünür. İnsan alanı bu parantezin
açılmasıyla başlayıp, kapanmasıyla biten bir süreçtir. Sevgili Gülten Akın'ın
şiiri beni haklı bir doğrunun içine çekerken hayatın en kilit, en anahtar, en
pranga durumunu yalnızlığın en özel çığlığında buluşturur. Maskeleri surata
taktıran yaşam koşullarının ve onu taşımaktan geri kalmayan insan yüzlerinin
hiç payı yok mudurun cevabı niteliğindedir bu naif dizeler. Bu nedenle de
paylaşmaktan geri durmam hiç. Kitaplarımın oluşum sürecine gelince, her üç
kitabın üçer yıl aralığı belli bir istikrarın göstergesi olarak
değerlendirilemez. Yıllardan ziyade içeriğindeki istikrar önemlidir benim için.
Güçlü bir zincirin halkaları olarak görmek istiyorum kitaplarımı çünkü. İç
dünyamın, dış dünya ile olan çatışması neticesinde kendimi ifade etmek gibi
yazmayı dert edindiğim bir yönüm oluştu yıllar içerisinde. Usta isimlerin
bırakmış olduğu miraslara bakınca bunun pek de kolay olmadığı aşikârdı. Üstü
başı perişan zırvalıklarla dolu, içi boş, içsel dökümlerden sıyrılıp özgün bir
anlayışta biçemimi oluşturma kaygısı içinde buldum kendimi. Elimi uzattığımda
bir elin bana yaklaşmasını beklemekti şiir. Yerde sürünürken uçmanın hayalini
kelebeğin kanadında kurmaktı. Ölmüş olanı mateminde yaşatmaktı. Tutsak ruhu
bedeninden çıkarmaktı. Ve her mutlak doğrunun arkasındaki çelişkiye göz
kırpmaktı şiir. Bu nedenle de:" Ya sayfa altında, ya da az ilerde Eserleri, ne
zaman basıldıkları Kısa, uzun bir liste Kitap adları Can çekişen kuşlar
gibi elinizde.Parantezin içindeki çizgi Ne varsa orda Ümidi, korkusu, gözyaşı,
sevinci Ne varsa orda." demişliği gibi Necatigil'in samimiyeti elden bırakmadan
oluşturmaya çalıştığım dünyamda yer alan bu üç kitabın yorumlarını okurlara
bırakırken okumasını bilen gözler şiirle konuşsun diyorum.
Emre POLAT: Duman
tamamıyla adanmış bir kitap şeklinde çıkıyor karşımıza. En başta sizin de
kitabınızın ilk sayfalarından birinde belirttiğiniz gibi babanıza ithaf
etmişsiniz bu kitabı. Daha sonra da görüyoruz ki kitapta yer alan hemen hemen
bütün şiirleriniz birilerine ve bir şeylere adanmış. Bunu nasıl başardınız,
bütün şiirlerinizi birilerine ve bir şeylere ithaf ederek yazmak zor olmadı mı?
Berna OLGAÇ: Sanırım
yazarken yeni tat ve dokunuşlarla küçük farklılıklar yaratmayı seviyorum.
Mesela ilk kitabım "Ben-siz ve Öteki" de dokuz bölümlük anne çocuk diyalogları
arasında nesneleri konuşturarak Cenin Şiirleri'ni yazmıştım. "Hiç ve Her Şey"
kitabımda ise hiçin her şey, her şeyin de bir hiçten ibaret olduğunu
vurgularken noktalama işaretlerinden yararlanarak imlemeye çalıştım. Tıpkı
yemek yaparken hiçbir tarife tam bağımlı kalmadan minik buluşlar katarak farklı
lezzetlerde sunma arayışım gibi. Birilerine ve bir şeylere adanmış şiirlere
gelince ithaf ederek yazmak zor olmadı. Çünkü önce çocuklar dünyaya geldi sonra
isimleri konuldu. Bir müzisyenin bestesini oluşturma sürecindeki çektiği
sancıların önem kazanıp beste doğduktan sonra onu yorumlayacak kişiyle daha da
anlamlı gelmesi şeklinde algıladığımdan yazdığım şiirleri, kişilik ve hayat
yönünden özdeşlik kurduğum insanlara ve düşüncelerimin imzası değerlere adamayı
uygun gördüm.
Emre POLAT: Kitabın ilk
şiiri kendime... diye ithaf ettiğiniz doğuş... Bu şiirin içinde Duman'dan önceki
iki kitabınıza da göndermede bulunuyorsunuz. Sanki önceki kitaplarınız aslında
sizin değil de başkasınınmış. Sanki siz aslında bu kitapla doğmuşsunuz hissi
veriyor. Yanılıyor muyum?
Berna OLGAÇ: Emre'ciğim
açıkçası hiç böyle düşünmemiştim. Duman adlı kitabımla ne oldum ki öncekilerini
yok sayma, görmezden gelme şeklinde değerlendireyim. Hangi sanat dalı için
olursa olsun her üretim yeniden doğuşu simgeler, bir yenilenmeyi. Bugünkü duyuş
ve düşünüş ile katlanan bilgi birikimleri ile olgunlaşır. Yeni bir soluk
getirir sanata bakış açısına Duman kitabımın başlangıç noktasını bundan
hareketle çağın gelişen dünyasına kendimi yeniden yapılandırarak var etmeye
çalışırken buldum. Bunu sorgularken de bana en çok yakıştığını hissettiğim
doğuş şiirini kendime hediye ettim. Hepsi bu. Yoksa her kitabımın arkasındayım.
Her anne, evlatlarının iyi ya da kötü yanlarını elbette bilir. Onların daha
güzele, en güzele ulaşmaları için çabalar durur. Ben de kitaplarıma, annelik
şefkatiyle yaklaşıyorum. Birbirinden ayırarak değil, daha özenerek,
yapabileceklerim dahilinde daha fazla geliştirmeye gayret ederek, bir sonraki
kitabımda daha farklı bir doğum beni bekliyor olacak. Yeter ki ölü doğumlar
olmasın.
Emre POLAT: /çünkü
boyum kısa/ çünkü gölgem izin vermiyor/çünkü mazeretler uzun.../ dizeleri ilgimi
çekti. Bu dizeler bünyesinde âdeta çocuksu bir nedameti içeren mazeret adlı
şiirin sonunda yer alıyor. Zaten şiiri de sahip olamadıklarıma... diye ithaf
etmişsiniz. Gerçekten pişmanlık duyarak yazdığınız bir şiir mi bu ve farklı bir
açıdan bakarak da soracak olursam yazdığınıza pişman olduğunuz şiirler olabilir
mi?
Berna OLGAÇ: İnsan
pişman olacağı şiiri neden yazmak istesin ki? Yazan olmamış mıdır? Olmuştur
elbet. Ama ben hiç pişman olmadım. O yüzden de bu soruyu, dünden bugüne pişman
olduğum durumların var olup olmadığı, varsa bunu bir şiirle ifade etmek isteyip
istemediğim şeklinde algılamak istiyorum izin verirsen Emre.Bu ömür
anlamlandıramadığımız katlanmak zorunda kaldıklarımızla, tatlı limon davranışı
bir nevi polyannacılıkla akıp giderken dikensiz bir gül bahçesi düşlemenin
imkânsızlığına dem vuruyor. Kararı verilmiş önceden seçilmiş bir hayatı yaşama
özgürlüğümüz yok çünkü. İnsanoğlu, uzağı görmese, yakının anlamından geceyi
bilmesi rüyaların varlığından, sesleri duymasa suskunluğun asaletinden pay
çıkarmadıkça mutluluğun anlamını kavrayamıyor. O yüzden de pişmanlığın aksine
yaşamımıza dair edindiğim her tecrübeyi, şiirime tüm çıplaklığıyla yansıtmayı
ödev bildim.
"Şimdi değil sonra Bakarsanız yaşamak bir gün bırakıverir Sizi benim yollara.
Bir zamanlar kayıtsız önünden geçtiğiniz Eski kapı Çıkar sisler içinden
karşınıza açık.Sahi İçerde Sizin de Hayatınız vardı."
Tıpkı Necatigil'in dizelerinde olduğu gibi Mazeret şiirim salt benim hayatımın
dillendiği ifadelerden ziyade herkesin kendi pişmanlıklarına, hüzünlerine,
kaybettiklerine, mazeretlerine adres olan benzer duygular yaşayan insanların
kendilerini bulabilecekleri hayatlarını sorgulayabilecekleri geçmişe tekrar
dönerek, sorunlarıyla yüzleşebilecekleri düşüncelere tanıklık ediyor aslında.
Ya da ben öyle düşünüyorum.
Emre POLAT: Anlıyorum.
Fazıl Hüsnü Dağlarca'ya adanmış bir şiir çekiyor dikkatimi bir de. Kitabın ilk
sayfalarından birinde de Dağlarca'dan bir dörtlük alıntılamışsınız. /anlama
yüklediğimiz adımları kanattınız /kanatları çağırdınız yük olmasın diye
aşk.../kovdunuz ayazı kendi yazınızın gölgesinden/ dizeleriyle devam eden ıssız
adlı bu şiir biraz isyankârlık dumanıyla örtülü gibi. Kitaptaki birçok
şiirinizde de bu asi dumanı rahatlıkla soluyabiliyoruz. Sizce isyan
şiirlerinizi oluşturmada bir ana duygu olabilir mi?
Berna OLGAÇ: Hayır, ana bir duygu oluşturabilmesi özellikle benim
karakterimle örtüşen bir durum değil. Ancak yıllar önce, Ben-siz ve Öteki adlı
kitabımla ilgili, sevgili Derya Önder'den beklenilenin dışında, biraz daha sert
bir deyişle dilimin kabuğunu kırmam gerektiğine dair yazınsal bir eleştiri
almıştım. Bundaki haklılık payını benimsediğimden olacak, biraz da bunu dikkate
alarak yeni bir söylem yakalamaya çalıştım. Özünde, etliye sütlüye karışmayan
kendi halinde olmayı tercih eden ılıman yapıya sahip biriyim. İnsanların
hatalarını, yüzlerine vurmaktan, ya da imada bulunmaktan sakınan bir özelliğim
vardır. Bu da ister istemez, yazın dünyama da yansıyor. Belirtmem gerekirse bu
kitabın oluşum sürecinde anladım ki, herkesin birbirine bastığı, adeta bir
paspas gibi görüp basmaya devam ettiği, insanlıklarını yerlere serdiği
olumsuzluklar var. Bundan dolayı eseflendiğim olaylarda ses tonumun
yükseldiğini fark ettim. Tüm masumların efendisi olan, şiirin, keskin ucunun
göstermenin doğruluğuna kanaat getirmiş olmalıyım ki, haksızlıklara,
tahammülsüzlük durumu yaşadım. Sabır sınırlarımı aştım. Böyle yazmak kendime
verdiğim zararı azaltmama ve rahatlamama sebep oldu. Yoksa sırf isyanın izlerini
taşıyor demek, bu kitabın birkaç şiiri dışında, diğer şiirlerine haksızlık olur
diye düşünüyorum.
Emre POLAT: Madem
"isyan" dedik gelelim kitabın adına vesile olan Halil Sezai'ye ve ona
adadığınız duman şiirine... Besbelli bir Halil Sezai hayranısınız ki ben de
öyleyim. Benim merak ettiğim konu kitaba, Halil Sezai'nin şarkısından yola
çıkarak bu adı nasıl verdiğiniz. Yani bu süreç nasıl gerçekleşti, biraz
bahsedebilir misiniz?
Berna OLGAÇ: Şiir
yazıcısının dünyasını oluşturmasındaki, materyallerini bir prizmaya
benzetirsek, beyaz bir rengi gökkuşağı gibi farklı renklerin çeşitliliğinde
sunan bir anlayışta, o zaman üretkenliğin etkisini daha iyi kavrayabiliriz.
Sanatın her dalı, birbirinden ayrılmaz bir bütünlük teşkil ediyor nazarımda.
Bir ressamın kızı olarak, dünyaya geldiğim günden beri, bu geçişli dünyayı
renklerin, gücüyle kavradım önce. Sonra şiirle. Bir tiyatro eserini şiir
gözüyle izledim. Bir müziği şiirin duyusuyla dinledim. Bir senaryoyu şiirsel
anlamıyla irdeledim. Kısacası kendimi büyütme adına yaptığım her adım, bu
birliktelikten nasibini aldı. Duman kitabını oluştururken bana eşlik eden,
Halil Sezai ruhunun, müzikle olan tezahürü kendini göstermede gecikmemişti.
Hatta "Seni Beklerken" albümü daha doğmamışken beni etkisi altına almış, yazma
eylemimin ışığı olmuştu bile. Kitabımın tamamlanma sürecinde beni hiç yalnız
bırakmamıştı. Bu denli ruhuma nüfuz eden bir çalışmadan, esin almamak mümkün
değildi. O nedenle de kitabın oluşumuna ve ismine vesile olması nedeniyle Duman
şiirimi sevgili Halil Sezai'ye ithaf ettim teşekkürü bir borç bilerek...
Emre POLAT: Basit ifadelerle karmaşık şeyler, karmaşık ifadelerle
basit şeyler dile getirdiğiniz kanaatindeyim şiirlerinizde. İmgeleriniz oldukça
hayatın içinden. Ne çok sıvı ne de çok katı, tam kıvamında diyebilirim. Hayal
gücünüzü kontrol altında mı tutuyorsunuz, yoksa serbest mi bırakıyorsunuz?
Velhasıl bunu nasıl yapıyorsunuz? Genel anlamda imge kullanımında sizin için
bir ölçü var mı?
Berna OLGAÇ: Ben hayatın içinden olan her şeyi çok sevmişimdir.
İzlediğim filmlerde, okuduğum şiirlerde, dinlediğim şarkılarda bu yaşanmışlığı
ararım. Bana dokunsun isterim. Ruhuma işlesin. Öyle bir etkisi altına alsın ki
bana şiirler yazdırsın. Hal böyle olunca, şiire bakış açım da bu yönde gelişti.
Okuyana dokunan anlamların peşindeyim. Tek ölçütüm budur. Yoksa imge dediğimiz,
sanatçının duyularıyla algıladığı özgün nesnel düşüncenin, bendeki karşılığı
karmaşık yapılarla örülü, kelimelerin dışa vurumu değil, ruhumun açılımına
kolay gibi görünen derin anlamların yüklenmesidir. Yani yalın ifadelerimle, ne
kadar farklı tatlar bırakabilirsem, o kadar zor bir şiirin içindeyim
demektir.
Emre POLAT: Kitabınızda
dergide çıkmış bir iki şiiriniz yer alıyor. Yanlış hatırlamıyorsam bu şiirleri
kitaptan önce dergide okumuştum. Belki biraz alakasız olacak ama önceden
dergilerde çıkan şiirlerin kitaplara girmesi mi, yoksa kitaplardaki şiirlerin
sonradan dergilerde görünmesi mi size daha mantıklı gelir? Bir kitapta yer alan
her şiirin önceden dergide yayımlanmış olması bir şeyi değiştirir mi?
Berna OLGAÇ: Evet bir
konuda doğrusun. Bir iki şiirim dergide yayınlanmamıştır. Diğerlerinin hepsi
dergilerde yayınlandı. Kitap öncesi dergilerde yayınlanan şiirleri şairin
kendini bir ön izlemeye alıp, değerlendirmesi şeklinde algılıyorum. Çünkü
edebiyatın kazanıdır dergiler. Orada piştiğine, demini aldığına inandığınız,
ürünler kitap yolculuğunuzdaki rotanızı belirler. Okuyucunun ve edebiyat
çevresinin, hakkınızda fikir sahibi oluşu ve çalışmalarınızı gözler önüne
sermesi açısından da önem kazanmaktadır. Dergilerin yeni isimlerin ve
çalışmalarının müjdecisi rolünü üstlenmesi de ayrı bir güzelliktedir.
Emre POLAT: Kitabın
bana göre en sağlam şiirlerinden biri Hilal Karahan'a adadığınız istasyon
şiiri. Özellikle /son durağın peşindeyim aslında/çünkü şiir vardığın kadar,
özgürlüğe açılır bu yolda.../ olan son iki dize damgasını vuruyor şiire. Ya
vardığımız yer yanlışsa, ya çok uzak yerlere vardığımızı sanıp da aslında
yerimizde sayıyorsak? Şiir gerçekten bir yol alma işi midir? Sizce şiirde son durak
neresidir?
Berna OLGAÇ: Şiirde
varılan bir yol olsaydı, yazanların hepsi şiiri çoktan bırakırdı. Şiir bir
tatminsizlik halidir. Varma gayretinde bulunulan sonsuzluğun içinde, kaybolma
hali ve yazarken özgürleşen, okurken durulan devleşip cüceleşen insan
portresidir. Dolayısıyla son durak diye bir yer yok. Duraklama bir yerde durup,
mola alma var. Ve yeniden bir güç ile yolu aşma gayreti var. Bunun yanlışlığı
ya da yerinde sayma konusuna gelince, elbette her yolun bir haritası olmalı.
Yerinde saymak daha yol almamaktır, derinleşememektir bana göre. Yalnızlığı ile
hemhâl olmuş dünyanın yollarını ağır emin adımlarla yürümekse, bu yolculukta
tekim, yine de varım diyebilmektir.
Emre POLAT: Kitabın sonuna doğru Babam İçin Notlar adlı bir bölüm
çıkıyor karşımıza. Burada başlığı olmayan, Romen rakamlarıyla numaralandırılmış
7 şiir bulunuyor. Ne diyeceğimi tam bilemiyorum. Çok içten şiirler bunlar.
Sadece ve sadece gerçekten sizin gibi bu acıyı yaşayan birinin yazabileceği
şiirler. Kitabın can alıcı kısmı bu bölüm diyebilirim hiç düşünmeden. Affınıza
sığınarak sormalıyım ki babanızı kaybetmeniz size ne gibi sorumluluklar
getirdi? Şiirinizi şekillendirmenizde nasıl bir yola sürükledi sizi?
Berna OLGAÇ: Bilinmeyene
karşı bir sorumluluk diyelim. Bir eve ölüm acısı girince yaşam ikiye
ayrılıyorsa da babam hayattaymış gibi yaşamayı tercih ettim. Onun değerlerine,
bize öğrettiklerine sahip çıkarak izinden gitmeye çalıştım. Şiirimin
şekillenmesindeki etki ise kitaplarımdan anlaşılıyordur. Neticede hayat devam
ediyor etmesine en mutlu anda bile bir hüzün sizi yalnız bırakmıyor. Acılar
olgunlaştırıyor. Babanız hayatta olsaydı ne düşünürdü sorusuna verdiğiniz
cevaplar şiirinizle kesişiyor. Tek başına olmanızın sıkıntılarıyla yüzleşiyor.
Birlikte yaşayamadıklarınıza, yazdıklarınız yaşama gücü veriyor.
Emre POLAT: Sayfa
sayısı altmış dört- bakımından ve birkaç özellikten ötürü Duman'ı, Hiç ve Her
Şey adlı kitabınızla biraz özdeşleştirdim lakin Duman, Hiç ve Her Şey'e göre
daha müteessir, daha nadim ve daha asi bence. Duyguların dışavurumu daha
belirgin. Bu kitabı yazmanızda sizi tetikleyen fazladan unsurlar oldu mu?
Yazmakta veya tamamlamakta en çok zorlandığınız şiirler hangileri?
Berna OLGAÇ: Duman,
çocukluğumla babamı; şimdi ile babasızlığımı rehin alan bir kitaptır. Bir iç
hesaplaşmadır. Zihnimde yarattığım her kavramı kağıda dökerkenki süreçte
başkalaştırdığım her şeyin iç içe geçip alabora olduğu bir hesaplaşmadır hem
de. Bu yüzden de kendi sınırlarım dahilinde değerlendirebildiklerimle içsel
yaşamımdan yükselerek beslenen hisli şiirlerin asıl renginin açığa çıkması için
zorlamadan uzak bir titizlikle ele almaya gayret ettim.
Emre POLAT: Berna
Hanım, bu söyleşiyi hayata geçirdiğimiz için size çok teşekkür ediyorum.
İnanıyorum ki şiirde peşinde olduğunuz son durağa varacaksınız. Her zaman olgun
ve dolgun şiirler yazmanızı diliyorum. İzninizle Duman'dan çok hoşuma giden üç
beş dizeyle bu hoş sohbeti noktalamak istiyorum. Genç şairlere söylemek
istediğiniz bir şey var mı?
Berna OLGAÇ: Belki bu
söyleşiyle beni daha da tanımışsındır sevgili Emre. Ben okuduklarımdan bir
şeyler çıkarmayı, öğrenmeyi çok seviyorum. Hırslarım yok konuşmamızda da
belirttiğim gibi. Didaktik bir yaklaşımda bulunamam. Mizacıma çok zıt bir
durum. Okumak lazım en büyük üretkenlik bu. Zira bugünlerde kimsenin kimseyi
okumadığı düşünülürse ne demek istediğim anlaşılacaktır. Ben de sana
teşekkür ederim sevgili Emre ilgin ve inceliğin için.
Emre POLAT: yanlış bir durağın haritası yüzünde/ uzan!o dalın üzerindeki
kitapları kopart/ şimdi yarına bir duadır esen teselli esintisi.../insanlığı
çürüyen bir toplumda yaşıyorsun/ lütfen dumanı mı çeker misiniz içimden
içinize!/kalbin tokadı yüzüne fazla gelir!
*Berna OLGAÇ/ Duman / Mühür Kitaplığı / Şiir/ 64s.
ETİKETLER : Yazdır
Diğer Yazıları
© degisimmedya.com
İletişim Bilgileri Künye İstek, Şikayetleriniz İçin Tıklayın Tüm hakları saklıdır. İzinsiz kullanılamaz. Tel : 0 372 322 27 30
E-posta: info@degisimmedya.com