ÇOCUKLARIN BOYUNA GÖRE DİZ ÇÖKEBİLMEK
18 Agustos 2014 22:56:01
Çocuğa göre, çocuksu ve çocuk için ifade edilen yazılan ve söylenen eserlerin çocuk edebiyatı kavramının genel anlamdaki çıtasını belirlediğini söyleyebiliriz. Hayâl ve masal ülkesinin kahramanları olan çocukların; büyüme ve gelişmelerine zevklerine, duyarlılıklarına, eğitirken eğlenmelerine katkıda bulunmak amacıyla gerçekleştirilen çocuk edebiyatı, sözlü ve yazılı ürünlerini uygun eserler yazılması yönünde değerlendirip, çocukların ruhsal ve zihinsel gelişimlerini sağlamayı amaçlamıştır. Ancak iyi bir çocuk edebiyatının salt eğitici ve öğretici olması, ahlâki değer yargılarını içermesi yeterli değildir. Aynı zamanda onun edebi değer taşımasına estetik zevk, ilgi alanı ve yaş grubu durumlarını göz önünde bulundurarak kaleme alınmasına ihtiyaç duyar. Kısaca çocuk psikolojisi alanındaki tüm çalışmalar çocuk edebiyatı kavramını ortaya çıkarmıştır. Bir çocuğun okuma alışkanlığını arttırmada, okuma zevki uyandırmada ve okuma hızlarını geliştirmede eğitimci yazarların fonksiyonu çok büyüktür ve şüphesiz bu gelişmede çocukların etkin olduğunu belirtmek gerekir. Kendileri için yazılmış kaynaklara duydukları ihtiyaç, çocuklara uygun eserlerin yazılması gerçeğini ortaya çıkarmıştır. Bunu yaparken dil gelişimini sağlamada, onların hayâl dünyasını farklı dünyaların içine girerek geliştirmede etrafında olup bitenleri fark etmesini sağlamada önemli işlevi bulunan edebiyatın büyük ustalıkla ve sanat güzelliği içerisinde gerçekleştirilmesi doğru olanıdır. Televizyon ve bilgisayar karşısında geçirilen süre düşünüldüğünde çocukluk dönemlerinin evreleri irdelenerek ilgi odağını yazın dünyasına çekmek pek de kolay olmasa gerek. Yazarın ''Neleri yazmalıyım'' yerine ''Nasıl'' ve ''Ne kadarını'' ''Niçin yazmalıyım?'' sorularına bulduğu yanıtlar çerçevesinde kendisini sorgulaması yazma sürecindeki serüvende kolaylık sağlayacak ve yazarın çocukların boyuna göre diz çökebilmesi gerekliliğini ortaya koyacaktır. Cinsel eğitimin çocuk edebiyatında yerine ve önemine geçmeden önce şunları sorgulamak gerekir kanımca. Çocuğa cinsellik üzerinden bilgi doğrudan verilmeli midir yoksa gelişi güzel bilgi almaya mı bırakmak tercih edilmelidir? Çocuğun merak ettiği sorulara cevap vermeyi reddetmek bir gizliliğe ve kötü bir şey olduğuna işaret etmek demek olur ki yasak ve gözde büyütülen her şeye karşı meyil fazlasıyla artar. Bundan hareketle çocuk edebiyatı içerisinde konu olarak işlemede düşünülmesi gereken en önemli nokta cinsel eğitimin gerçekle mi, yalanla mı, fantezilerle mi, yarı gerçekle mi dile getirileceğidir. Ülkemizde yeterince ele alınmadığı ve aydınlığa kavuşulmamış olduğunu düşündüğüm cinsel eğitimin gerek ebeveynler gerekse eğitimciler tarafından yetersiz ve hatalı söylemlerin çocuklarda bazı duygusal yara ve davranış bozukluklarına neden olduğu gerçeği göz ardı edilemez. Bu bakımdan hem anne ve babaların hem eğitimcilerin hem de çocuk edebiyatına yön veren yazarların o bilinç ve duyarlılıkta olması gerekliliğini hatırlatmak yerinde olacaktır. Çocukların cinsellikle ilgili sordukları sorulara eksik ya da kaçamak yanıtlar verme geleneğimiz maalesef bugün de sürmektedir. Bazen de yapılan açıklamalar iyi niyetli olsa da yanlış bir anlatımla karşı karşıya kalınır. Çocuğun nasıl dünyaya geldiği sorusuna verilen cevaplar ne yazık ki hâlâ aynı masalları korumaktadır. Leyleğin getirdiği, lahanadan çıktığı ve doktordan alındığı vb. ertelemeler gibi... Tabii bu tavır gözünü bilgisayar dünyasında açan günümüz çocuklarını ne kertede etkiler bilemeyiz. Cinsel bilgi konusunda yasak duygusuna kapılan çocuklar meraklarını iki kat artırır ve araştırmalarını derinleştirirler. Cinsel olayların pek güzel bir şey olmadığı bu yüzden ilgilenilmemesi gerektiği sonucuna varırlar. Çünkü ilgi duydukları konunun pis, yasak, günah olduğu inancına kapılmışlardır. Böyle bir havada hata ve utanç kavramlarıyla gelişen bir cinsel hayat yetişkin dönemde olumlu yönde ilerlemeyecektir. Duyguların bastırılması gerektiği izlenimi uyandırmak çocuk da cinselliği tabulaştırır. Soru sormaktan vazgeçse bile bu durum bebeklerin nereden geldiklerini, erkekler ve kızlar arasındaki farkı, neden evli insanların çocukları olduğunu düşünmesine engel değildir. Bu tür konularda güven telkini verebilmek çok önemli diye düşünüyorum. Yetişkinlerin ağızlarından çıkan her sözün doğru bir şekilde dile getirilmesi çocukta saplantılara yol açmayacaktır. O nedenle kısa, basit, gerçek, net ve endişesiz cevaplar vermek doğru bir harekettir. Çocuğa bir şey saklandığı izlenimini vermeden, somut bilgi vererek eğitimi ne çok erken ne de geç olmadan ve ürkütücü bir tavır takınmadan bir yol izlemek sağlıklı olacaktır.
Duygusal olgunlaşmayı kolaylaştıran çocuk edebiyatında cinsellik
konusu abartmalı benzetmelerle çocukların aklını karıştırmadan yapmak ve üreme
olayını açıklarken cinsiyet farkını vurgulamak gerekir. Anlatılmak istenen
hikâyelerde amaç yalnızca çocuğu bazı gerekli sosyal kurallara uymaya götürmek
değil, insanın sevgi içinde serbestçe gelişimini sağlayabilmektir. Nihayetinde
kitaplar zihinsel, duygusal ve sosyal gereksinimleri karşılayan önemli bir
uyarandır. Bir kitabın ilgi çekmesi için o kitabın bazı ihtiyaçları karşılaması
gerekmektedir. Bu ihtiyaçların başında sevgi gelir. Bu yüzden duygusal doyumda
sevgi, şefkat, güven ileten kitaplara büyük ilgi duyulur.
Kişiliğin gelişiminde bir modelle kendini özdeşleştiren çocuklar
önce ebeveynlerine, akrabalarına zamanla yerini arkadaşlarına daha sonra da
film ve kitap kahramanlarına bırakırlar. Bu bakımdan ahlaki ve sosyal açıdan
kitap kahramanlarının sağlıklı bir örnek model olması önemlidir. Çocuk
yazarlarının üstlendikleri görevde titiz ve duyarlı çalışmalar çok kıymetlidir.
Çocuk kitaplarının seçiminde okuma ilgisinin kızdan erkeğe değişiklik
gösterdiğini söyleyebiliriz. Genellikle erkekler macera, spor, gezi, bilim ya
da ünlü kişilerin hayatları konularına ilgili olurken kızlar romantik
romanlarla, kendilerini ilgilendiren şiir ve öykü kitaplarını okumayı tercih
ederler. Başlangıçta kısa ve resimli öyküleri içeren küçük kitapları
seçerler.6-7 yaşlarında doğa, hayvan ve diğer çocukları kapsayan öykülerin kısa
ve bol resimli olanlarını beğenirler. Okuma sabrının ve okuma zevkinin gelişimi
aile, okul ve toplum çocuğa bu doğrultuda faaliyet olanakları sağlamalıdır.
Aynı zamanda çocuğun yanında kitap okuyarak örnek olma okuma ilgisini artıran
faktörlerdendir. Yani çocuklarımıza sözlerimizle öğüt verirken
davranışlarımızla da yol gösterici olmanın etkin olacağını düşünüyorum.
Ve son olarak yazımı bağlayacak olursam çocuğun bilinçaltına
olumlu ve yapıcı örnekler işlemenin doğruluğuna inanıyorum. Korku, şiddet, öfke
içerikli temaların bir fayda sağlamayacağı kanaatindeyim. Hayal dünyasını
zenginleştiren kahramanların özenle seçilmesi, resmedilmesi insani duyguların,
değerlerin, sevginin ön planda tutulması önemli diye düşünüyorum. Bunu yaparken
çocukların ilgi alanlarını bilerek hareket etmeli. Nihayetinde her çocuk, aynı
tür eserlerden hoşlanmayabilir. Onların okuma alışkanlığını köreltmeden bir yol
izlemek, yönlendirici olmaya gayret etmek gerekir. Ülkemizde ne yazık ki
kitaplar Avrupa'daki gibi pedagog hatta sosyolog desteğiyle ve çocuk yazarının
oluşturduğu ekip çalışmasıyla basılmıyor. Durum böyle olunca köklü ve titiz
çalışmalar yayınevi politikasının ve yazarının insiyatifine bağlı olarak
yürütülüyor. Kısaca hassasiyetlerini sanatın ve eğitimin üzerinden bir bakış
açısıyla değerlendirmeye adayan çocuk yayını editörlerinin de dikkatinde olması
gerektiğine inanıyorum.
ETİKETLER : Yazdır
Diğer Yazıları
© degisimmedya.com
İletişim Bilgileri Künye İstek, Şikayetleriniz İçin Tıklayın Tüm hakları saklıdır. İzinsiz kullanılamaz. Tel : 0 372 322 27 30
E-posta: info@degisimmedya.com