![ACILARI PAYLAŞMAK...](https://www.degisimmedya.com/image/editor/3437_huseyin-aksakalim.jpg)
ACILARI PAYLAŞMAK...
12 Kasim 2015 09:18:08
Başka birisinin acısını ta içten hissetmenin ne olduğunu bilir misiniz? Ben bunun laf olsun diye söylenen basmakalıp bir ifade olmadığını iki binli yılların ikinci yarısında çalışma yaşamımı sürdürdüğüm Düzce'de, Ticaret ve Sanayi odasında düzenlenen bir toplantıda öğrendim.
12 Kasım 1999'da yaşanan depremin üstünden yedi-sekiz yıl sonra (tarihi tam hatırlayamıyorum) yapılan bu toplantının konusu bir daha aynı yıkımın yaşanmaması için bir kentsel dönüşüm programının tanıtımıydı. Depremde evini kaybedenler için inşa edilen Kalıcı Konutlar bölgesi ulaşım sorununu çözmeye çalışıyordu. Kaynaşlı ve Düzce'nin değişik bölümlerinde depremin ardından insanlara geçici olarak mesken olan prefabrik yapıların kaldırılması için kamuoyu oluşturulmaya çalışılıyordu. Hala kaldırılamamış enkaz temelleri vardı.
Depremin izleri tam olarak silinmiş değildi. 17 Ağustos 1999'da gerçekleşen Gölcük depremi ve 12 Kasım Kaynaşlı merkezli depremin yıldönümlerinde depremin gerçekleştiği saatlerde anma törenleri düzenleniyor, Depremzedelerin kurduğu dernekler, hala ev sahibi olamamış hak sahibi depremzedelerin sorunlarını dönem dönem dile getiriyordu.
Yine de hayat günlük seyrinde devam ediyordu. Politik çekişmeler, yeni kurulan organize sanayi bölgelerinin altyapı sorunlarının kurulan fabrikalarla aynı hızda gelişememesinden kaynaklı sıkıntılar tartışılıyor, Çevre Düzeni Planının ve İstanbul'a içme suyu sağlayacak olan Melen suyunun koruma altına alınmasının kentleşme ve yerleşim üzerindeki baskıları temel gündemleri oluşturuyordu. Böyle baktığınız zaman, dönüşüm geçiren herhangi bir kentten farkı yoktu Düzce'nin...
Yüzeysel bir bakışla, bugün Ereğli sokaklarında işine gücüne bakan halk ne yapıyor, nelerden söz ediyorsa, o dönemde Düzce'de yaşayanların görüntüsü de farklı değildi. Yaşam böyledir. Ölenleri toprağa verip, büyük acıları kalbine gömerek ufacık şeyler üzerinde kavga etmeye devam edersiniz. Düzceliler de böyle yapmıştı.
Ancak böyle olması, acıların bir dip akıntısı gibi yüzeye çıkma fırsatı kolladığı gerçeğini değiştirmiyor.
***
Düzce Ticaret ve Sanayi Odası'ndaki o toplantının başında, belediye tarafından hazırlanmış bir sinevizyon gösterisi gerçekleştirildi. Görüntülerde yıkılmış binalar, ağlayan insanlar, koşuşturan sedyeler, ambulans sirenleri birbiri ardınca sıralanıyordu.
Görüntünün bir noktasında toplantıya katılanlardan birinin gözlerini sildiğini fark ettim. Böyle şeyler haberciler için her zaman fazladan bir okunurluk kaynağıdır. Yanımdaki kameramana işaret ettim, yakın plan çekmeye başladı. Sonra yan tarafımda oturan yaşlıca bir beyin de iç geçirdiğini işittim. Çaprazdan biri daha derken, salonun neredeyse tamamı toplu bir histeri geçiriyormuş gibi aynı acı duygusuyla sarmalandı. Bir an geldi ki, salonda gözünde yaş olmayan tek kişinin kendim olduğunu fark ederek, sanki evrenin tüm kötülükleri benim sırtıma yüklenmiş, bunca acılı insan içinde taş yürekliliği ben temsil ediyormuşum gibi içten bir hüzün ve utanca kapıldım.
Daha dün ufak tefek görüş ayrılıkları yüzünden birbirleriyle kavga etmeye hazır olan bu insanlar uygun bir uyarıcı bulduklarında, o gün yaşadıkları tüm acıları, aradan geçen yıllara rağmen yeni baştan yaşıyordu. (Bunun Zonguldak'taki bir benzerini, maden kazalarında bir ferdini kaybetmiş ailelerde, her maden kazası haberinde yüreklerde gözyaşı yarıklarının aralanması şeklinde görebilirsiniz) O toplantıda, 12 Kasım 1999 günü yakınlarını yitiren insanların acısını olabilecek en samimi şekilde hissettim, o sonbahar günü komşu vilayette ocaklar sönerken günlük yaşamın hayhuyu içinde yaşamımı sürdürmüş olmanın utancını yaşadım.
Böyle bir şeyi bir daha yaşamak istemem...
***
Siz bu yazıyı 12 Kasım'da, 1999 depreminin üzerinden tam on altı yıl geçtikten sonra okuyacaksınız. Düzce'de anma törenleri düzenlenecek ama temelde böyle büyük acıların yıldönümleri, küllenen korları karıştırmak, yaraya tuz basmak için değil, bir daha aynı acıların yaşanmaması için hazırlıklı olunması uyarısını hatırlatmak içindir.
Bugün benzeri bir deprem olsa, eviniz ne kadar hazır, Zonguldak ne kadar hazır, Ereğli ne kadar hazır diye sorgulamak içindir.
Mesela kent merkezindeki alçak, bir iki katlı yapıların, yeni İmar Planında çok katlı dikey yapılara dönüşmesinin teşviki bizi nereye götürür?
Bu dönüşümün gerektirdiği mühendislik zorunlulukları nelerdir, bu zorunlulukların uygulanması nasıl sağlanacak?
Afetler en beklenmedik anlarda meydana geldiğine göre, Allah göstermesin böyle bir olay vuku bulduğunda hazır bir eylem planımız var mıdır?
Bunların düşünülmesi acıları paylaşıyor gibi yapmaktan daha gerekli... Hem belki de aslında acıları paylaşmak denilen şey hazırlıklı olmayı da kapsıyordur. Ne dersiniz?
ETİKETLER : Yazdır
Diğer Yazıları
© degisimmedya.com
İletişim Bilgileri Künye İstek, Şikayetleriniz İçin Tıklayın Tüm hakları saklıdır. İzinsiz kullanılamaz. Tel : 0 372 322 27 30
E-posta: info@degisimmedya.com