![KIZILCIK SOPASI...](https://www.degisimmedya.com/image/editor/3437_huseyin-aksakalim.jpg)
KIZILCIK SOPASI...
24 Kasim 2015 09:49:23
28 Mart Muhtırasının gölgesi, Ecevit "Ortanın Solu", "Bu Düzen Değişmeli" diyerek iktidar olmuş, Kıbrıs Barış Harekatı için geri sayım başlamıştı. Milli Şef İsmet İnönü son günlerini yaşıyor, kamu yatırımlarının ekonomideki rolünün büyüklüğü göz önüne alındığında, Türkiye sosyalizme karşı savaş veren sosyalist bir devlet görünümünde... Böyleydi 1970'li yılların başlarında ülkenin durumu.
Bu yıllarda orada, uzakta olmayan ama yine de gidilmeyen, görülmeyen, yine de bizim diye sözü edilen bir köy vardı. Akşamları ahırda yatan, gündüzleri mısır, buğday, arpa, kendir ekimi için sabana koşulan öküzlerin kendilerine mi, yoksa ev halkına mı çalıştığının bilinmediği, paranın madende çalışanlardan geldiği, ekmeğin de öküzlerden arta kalanlardan sağlandığı, maden sektöründe çalışan tarım işçilerinin yaşadığı bir yerdi burası...
O köyde bir ilkokul, Üç-dört öğretmen, yüzü aşkın öğrenci vardı.
Bugün köy okullarında eğitim gören ve hasbelkader eğitimini sürdüren birçok kişi o günleri hatırlayacaktır. Okullaşma seferberliği esnasında çoğu 1950'li-60'lı yıllarda inşa edilen, o dönemde köylerdeki bir iki betonarme binadan biri olan dik çatılı, iki bölmeli, cepheleri Devlet Malzeme Ofisi renklerine, etekleri siyaha boyanmış okullarda eğitim görülür, okulun çevresi ağaç dikme etkinlikleri, beden eğitimi faaliyetleri ve milli bayramlarda tören alanı olarak kullanılırdı.
Öğrenciler siyah önlük beyaz yakalık giyerdi. Önlüğün altındaki yamalı pantolonlara yazın gıslavet lastik ayakkabıları, kışın siyah lastik çizmeler kostümü tamamlardı. Okullar sabahçı öğlenci diye ikili eğitim yapar, iki sınıf da derslik olmadığından birleştirilmiş sınıf eğitimi görürdü. Okula gidilince andımız okunur, sınıfa girince de bit kontrolü, mendil kontrolü, çorap kontrolü, tırnak kontrolü, çapak kontrolü, ödev kontrolü yapılırdı.
O yıllarda okumak zordu. Yukarıda sayılan kontrollerden kaldığınızda kızılcık öğretmenler odasında kapının arkasına yaslı tutulan kızılcık sopası çağrılır, medeniyetten nasibini alamamış bu haytalara otoriteye itaat kursları verilirdi. Ve evet, falaka da vardı. Sadece bu denetimler değil, soruyu yanıtlayamamak, sınıfta gürültü yapmak, dikkat çekecek şekilde kıpırdanmak, numaranın sınıf başkanı tarafından (sebep önemli değil) tahtaya yazılması da kızılcık sopasının tedrisatından geçmek için yeterliydi.
Dahası bu panoptikon vaziyetleri okulla da sınırlı değildi. Akşam bir saatten sonra öğretmenin geçtiği yolda oyun oynarkenözellikle bilyeli oyunlara çok kızarlardı nedenseyakalanmak vahim kusurlar arasındaydı. Kartopu oynarken öğretmen geliyor diye yarım metre karın içinde on dakika tam siper yatanlar oluyordu. Mahallede oyun oynamak için kimi zaman oyundan çıkanlar erkete görevi üstleniyordu.
Bu ortamda okulun bahçesindeki kurumuş elma ağacını utandıracak kadar uslu, okulun üst bahçesine köylünün birinin koyduğu kovandaki arıları kıskandıracak kadar çalışkan olan öğrenciler bile dayak korkusundan eğitim hayatına son vermiştir.
***
Buraya kadar yazılanlar madalyonun bir tarafı...
Öğretmenlerin hayatı da kolay değildi. Günlük ihtiyaçlarını karşılamak için yeterli beceriye sahip olmayan öğretmen lisesi gençlerden oluşuyordu büyük çoğunluğu. Bakkal bulunan köyde eğitim verenler hiç değilse tütününü temin edebiliyordu ama bunun da olmadığı köyler vardı. Olsa bile bakkallarda çay ve şeker dışındaki temel gıda maddelerine ulaşmak mümkün değildi.
Temel gıdasını maaş zamanları ilçeden getirse, köyde elektrik olmadığından saklamak mümkün değildi. Öğretmen, ekmeğini bile çoğu zaman kendisi imal etmek durumundaydı. Bunun için de köydeki komşularıyla işbirliği içinde olmaktan başka şansı yoktu. Bu durum, o dönemde bölgede bilinmeyen birçok yemek çeşidinin köylerin dağarcığına eklenmesi ile sonuçlanmıştı.
Köylü kışlık odununu temin etmek için öküzlere, katırlara ve evdeki kadınlara sahipken, öğretmenler velilerin ısınmasını sağlamak için okula getirdiği yakacağa bağımlıydı. Okullarda hizmetli falan bulunmadığından, Öğretmen eğitim öğretim faaliyetlerinin yanı sıra sınıfların nasıl ısınacağını, nasıl temizleneceğini, okulların bakımının nasıl yapılacağını da düşünmekle mükellefti. Yabancı bir memlekette, zor bir hayattı öğretmeninki.
Gerçekte devletin yüklediği sorumlulukları taşıyan, büyük bir bölümü kırsal yaşamı hiç bilmemesine rağmen köy okullarında zorlu koşullarda görev yapan bu öğretmenler, Anadolu aydınlatmasının mimarı olmuşlardır.
Öncelikle sosyal yaşama hazırlık diye bir şeyin bilinmediği bir ortamda birilerinin eğitimini sürdürmesi mümkün olduysa, yukarıda korkutucu nitelikleri aktarılan öğretmenlerin; çocuklarını sadece tarlada çalışacak işgücüne katkı, madenden maaş getirecek bir işçi, beslenecek bir boğaz gibi gören ailelere, "çocuklarınızı ortaokula gönderin de ziyan olmasın" diye verdikleri öğütlerde ısrar etmeleri sayesindedir.
Bugün okullarda öğretmen otoritesinin yerine pedagoji bilimi konulabildiyse, (Münferit olaylar bir yana) öğrenciler ve öğretmen arasındaki ilişki çok daha sağlıklı bir düzeye ilerlediyse (ki ilerledi) köy bu, okullarında el yordamıyla cevher arayan o eğitim emekçileri ve onların öğrencilerinin başarısıdır.
Çamurdan cevher çıkaran tüm fedakar öğretmenlerimizi kutluyorum...
ETİKETLER : Yazdır
Diğer Yazıları
© degisimmedya.com
İletişim Bilgileri Künye İstek, Şikayetleriniz İçin Tıklayın Tüm hakları saklıdır. İzinsiz kullanılamaz. Tel : 0 372 322 27 30
E-posta: info@degisimmedya.com