PEK MUHTEREM BEYEFENDİ SENDROMU...
27 Kasim 2015 08:45:22
26 Kasım 1934'te çıkan bir yasayla, sosyal yaşamda insanların sosyal yaşamda birbirlerine üstünlük ifadesi sayılan lakap ve unvanlar kaldırıldı.
Kanunda ''Ağa, hacı, hafız, hoca, molla, efendi, bey, beyefendi, paşa, hanım, hanımefendi, hazretleri'' gibi lakap ve unvanlar kaldırılıyor; bütün yurttaşlar, kadın erkek, ''kanun karşısında ve resmi belgelerde yalnız adlarıyla anılır'' deniliyordu.
Kanun, cumhuriyetin kurucu iradesinin Türkiye toprakları üzerinde yaşayan herkesi devlet ve sosyal yaşamda eşit kılma iradesinin bir sembolüydü.
Aradan geçen seksenbir yılda gördüğümüz, yasa ve resmi uygulamaların tersine sosyal yaşamda unvan hastalığı azalmak şöyle dursun, tam tersi yönde bir değişim gerçekleşti.
Mesela, toplum yaşamında biraz kallavi görülen siyasetçiler, özellikle 1950'li yıllardan itibaren "Beyefendi"den, "Muhterem Beyefenndi" ye, hatta "Pek muhterem beyefendi"ye terfi etti.
Din alanında önde gelenlerin sıfatı, "Hacı", "Hoca", "Molla" ve "Hazretleri"nden, "Hocaefendi hazretleri" veya "Hacımolla efendi hazretleri" gibi bileşik hürmet sıfatına dönüştü. Askeri bir unvan olan "Paşa" ile bunun birinci tekil kullanımı olan "Paşam ise "Sayın Paşam" gibi katmerli bir hale büründü.
Bu dönüşümler görünüşte masum ve basit görünüyor. Oysa bu aynı zamanda toplumun otorite ile ilişkisinin nasıl değiştiğini göstermesi açısından önemli örnekler...
Bu sayede toplumdaki otoriteye boyun eğme eğiliminin, yandaşlık psikolojisinin yasayla önüne geçilemeyeceğini, dahası ne kadar cumhuriyetin kurucu iradesi tersini arzularsa arzulasın, eşitlik talebinin artmak yerine azaldığını görmüş olduk.
Yani aradan geçen bir asra yakın süre içinde, yasanın tek neticesi olarak, resmi evrakta bu sıfatların yazılmaması oldu.
"Pek Muhterem Beyefendi Sendromu" aynen duruyor.
***
Yukarıda anlatılan "Pek Muhterem Beyefendi Sendromu" nun sadece yasa ve toplum önünde kullanılan unvanlarla alakalı bir durum olduğunu düşünmeyin.
Beş senede bir gider, Belediye Başkanları, İl Genel Meclisi Üyeleri, Belediye Meclisi Üyeleri seçeriz. Dört senede bir de Milletvekillerimizi seçip kendimizi temsil etmek üzere TBMM'ye yollarız. Ara sıra devlet yaşadığımız yerlere kendi beğendiği valileri, kaymakamları, müdürleri gönderir.
"Bölge eşrafı" diyebileceğimiz bazı kesimlerin seçilmiş veya atanmış unvanların etrafında kümelendiğini görebilirsiniz. Bunlar da bu "Pek Muhterem Beyefendi Sendromu"ndan muzdarip arkadaşlardır ve maalesef bunun psikanalizle bile tedavisi mümkün değildir.
Zira "Pek Muhterem Beyefendi"nin etrafındaki kişiler sadece zat-ı muhteremin hürmet görme, kendilerinin hürmet gösterme ihtiyaçlarını gidermek için orada değildir. Bu arkadaşlar aynı zamanda bir nevi çoluk çocuğun maişetini de bu yakınlık üzerinden karşılamak gibi bilinçaltı bir dürtüye de boyun eğerler.
Bu illet kendisini, yakalananın hürmetkar bir teba olarak sergilemesi ve "Muhterem"in yaptığı, söylediği her şeyde bir hikmet bulması şeklinde açığa çıkarır. Bu kişiler aynı zamanda "Pek Muhterem Beyefendi"nin söylediklerini, yaptıklarını ve yapmadıklarını eleştiren densizlere yönelik dehşetlerinin yüksekliği ile de belli ederler kendilerini.
Elbette bu ebedi bir bağımlılık değildir. Eğer mevki sahibinin yerini başkası alırsa, görevler esnasında kanlarına işleyen vefa duygusunun yerini "Eskiye rağbet olsa bit pazarına nur yağardı" şeklinde bir bakış açısı alır ve yeni "Muhterem"in ne kadar önemli bir lider, âli şahsiyet olduğuna anında kendilerini ikna ediverirler...
Zaten bir makama gelen birisinin de, kendinin ne kadar muhterem olduğuna inanması, "Pek Muhterem Beyefendi Sendromu"na yakalananların etrafında ne bir gayret halkalanması ile kolaylaşır.
Bu öyle büyük bir aşktır ki, önüne yasa da geçemez, ahlak da...
ETİKETLER : Yazdır
Diğer Yazıları
© degisimmedya.com
İletişim Bilgileri Künye İstek, Şikayetleriniz İçin Tıklayın Tüm hakları saklıdır. İzinsiz kullanılamaz. Tel : 0 372 322 27 30
E-posta: info@degisimmedya.com