YAŞAM

ORDA BİR KÖY VAR UZAKTA

ORDA BİR KÖY VAR UZAKTA

Abone Ol

Meral-Yüksel Uluçay çifti, Ereğli'nin Bayat köyü ve tüm Yalı bölgesi için önemli isimlerdir. 1972 yılında kurulan Bayat Ortaokulu'nda 17 yıl kalan bir öğretmen ve idarecidir Meral Özdemir Uluçay. Bölgede ortaöğretimin önünün açılmasında, özellikle kız çocuklarının eğitimine devam etmesinde önemli bir rol modeli, bir mucizenin mimarıdır o.

Çocukluktan yeni çıkmış genç bir öğretmen olarak geldiği Bayat köyünde kaldığı sürede, tüm bir bölgenin eğitim yaşamını değiştirirken, kendisi de değişti. Eşi Yüksel Uluçay ile Bayat Köyünde tanıştı, iki çocuğunu aynı köyde yetiştirmeye başladı. Baba yurdundan çok Bayat'ı özler, düzenli aralıklarla ziyaretlerde bulunur. Gurbet olarak geldiği Bayat Köyü sılasıdır artık...

Meral-Yüksel Uluçay çiftinin öyküsünü Değişim Dergi anlatıyor...

O GÜNLER...

1970'li yılların son günlerini yaşayanlar bilir. Türkiye yeni bir dünyanın doğum sancılarını yaşıyordu. Bitip tükenmez siyasi kavgaların yaşandığı, ülkeye uygulanan ambargoların yol açtığı şeker-yağ-tütün gibi tüketim malzemelerine erişimin güç olduğu, soğuk savaş çatışmalarının neredeyse sokak aralarına kadar girdiği, 12 Eylül ihtilalinin ayak seslerinin işitilmeye başlandığı, 1979 yılının 24 Ocak günü açıklanan ekonomik paketle birlikte, devletçi gelenekten ilk kopuşun gerçekleştiği bir ülkeyi bugün muhayyilede yeniden canlandırmak kolay değil.

Kentler soğuk savaş gerilimleriyle çatlarken, köylerde bambaşka bir dünya hüküm sürüyordu. Ereğli'nin köylerinde ana gelir kapısı Ereğli Kömürleri İşletmesi'nde (EKİ-sonraları Türkiye Taşkömürü Kurumu'na dönüştü) çalışan hane üyelerinin maaşlarından ve o günlerde sayısı bugüne göre çok az olan emekli maaşlarından ibaretti. Bugünlerin gözde tarım biçimi olan fındık üretimi yaygınlaşmamıştı. Her ev kendi içinde kapalı bir ekonomiydi. Beslenme büyük oranda tarla ve bahçede üretilenlerle, kümes ve ahır hayvanları ve bu hayvanların ürünleriyle sağlanırdı. Hane halkının yaşaması için gerekli zahireyi mısır, buğday, arpa, yulaf ekilen tarlalar sağlar, bunları ekip biçmek ve nakliyesini sağlamak için öküzler beslenir, öküzler ve diğer ahır hayvanlarını beslemek için hane halkı için gerekenden daha fazla emek harcanırdı. Yaşam temelde doğada yaşayan diğer canlıların varoluşundan farklı olmayan bir ortamda gerçekleşirdi.

O günlerde köy çocuklarının eğitim görmesi neredeyse olanaksızdı. Cumhuriyetin ilk elli yılında, bölgedeki köylerde ilkokuldan sonra eğitim gören kişilerin sayısı bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar azdı. Sonraları öğrenciler EKİ tarafından Kandilli'de açılan Armutçuk Özel Ortaokulu'na paso arabaları ile gitme imkânı bulunca, eğitimde kritik bir eşik açıldı. Yine de bir saatlik bir yolculuğun ardından okula ulaşıp eğitim görmek bugün insanların havsalasına sığacak bir iş değildir. Nitekim o dönemde yaklaşık kırk-kırk beş öğrenci taşıyan Paso arabasında kız öğrencilerin sayısı iki-üç, bilemedin beş kişiyi geçmezdi.

Ereğli'de Yalı bölgesi olarak bilinen köylerde eğitimin gelişmesinde ikinci aşama bölgenin en gelişmiş köyü olan Bayat'ta ortaokulun kurulması ile yaşandı. Eski Ereğli Zonguldak yolu, bölgenin ekonomik ve demografik açıdan en büyük köyü olan Bayat köyünden geçtiğinden bu bölgede inşa edilen okulun binası 1972'de tamamlandı ve aynı sene eğitime başladı. Ancak öğretmenler uzun yıllar boyunca çetin köy koşullarına uyum sağlamakta güçlük çektiğinden, gerçekçi bir eğitim kadrosu bir türlü tamamlanamadı. Yetmişli yılların sonuna dek buradaki kadro eksiklikleri nedeniyle köylerde yetişen ağırlığı erkeklerden oluşan çocuklar ortaokul için Kandilli'ye gitmeye devam etti.

Sonra 1979'da ilk kez Bayat Ortaokulu'na aynı anda 11 öğretmen tayin edildi ve okulda boş ders problemi çözüldü. Bu tarih aynı zamanda yalı bölgesinde çocukların eğitiminde bir üst basamağa ulaşılmasını sağlayan üçüncü kırılma noktası oldu.

Bayat Ortaokulu'nda 17 yıl görev yapacak olan genç öğretmen Fatma Meral Özdemir'in hikayesi, yalı bölgesinde yaşayan çocukların eğitiminde üçüncü sıçrama noktasını gerçekleştiren ve köy okulunda eğitimi bir üst seviyeye çıkaran, kız çocuklarının eğitiminde bölgede çığır açan öğretmenlerin yaşamına ışık tutarken, bazen bireylerin yaşadıkları çevreyi değiştirirken, kendilerinin de değiştiğini gözlemlemeye de olanak sağlıyor.

Fatma Meral Özdemir, yıllardır açık olmasına rağmen öğretmen yokluğu nedeniyle bölgedeki velilerin tercih etmediği dört sınıf, bir öğretmenler odası, bir harita odasından ibaret okula tayini yapıldığında ilk tepkisi şaşkınlık olur. Zira o bir Fransızca öğretmenidir ve o tarihlerde yabancı dil öğretmenlerinin köylerde çalışması pek olağan değildir.

O dönemde kendisi 24 yaşında yeni mezun, köy yaşamı konusunda tüm bilgisi bir iki köy ziyareti olan, eğitim dışındaki hayatının tamamını, memur çocuğu olması nedeniyle Türkiye'nin değişik bölgelerindeki şehir merkezinde geçirmiş genç bir öğretmendir. Böyle bir ortamda geçin eğitim vermeyi, bir genç kızın yaşamını nasıl sürdürebileceği konusunda bile bir fikri yoktur. İlk düşüncesi, "Başka bir yere tayin" olur. Oysa koşullar onun için farklı bir gelecek hazırlamaktadır:

"11 Kasım1979 günü hayatımda büyük önemi olan yerde, küçük bir Karadeniz köyünde göreve başladım. Kdz Ereğli Bayat köyü idi. O gün çok üzülmüştüm. Bir yabancı dil öğretmeni olarak köyde görev yapacağım hiç aklıma gelmemişti. Çok mutsuzdum. Oradan gitmenin yollarını ararken 12 Eylül darbesinin azizliğine uğradım. Rotasyon denen zorunlu hizmet nedeniyle altı yıl kalmak zorundaydım. Yapacak bir şey yoktu."

Genç öğretmen kendisini öğrencilere adamaktan başka bir şey bulamaz. Kendini böyle bir durumda bulan biri açısından şans sayılabilecek unsurlar da vardır. Bir kere kendisiyle birlikte on öğretmen daha okula atanmıştır. Arkadaş sıkıntısı yoktur. Ayrıca Ereğli Zonguldak Karayolu Bayat köyünün içinden geçmektedir ve hafta sonları İstanbul'da yaşayan yakınlarının yanına gidip gelmek kolaydır. Burada altı yıl Fransızca öğretmenliği (Fransızca Bayat ortaokulunun uzun süre tek yabancı dili olacaktır) yapar.

KARDELEN...

Daha kış bitmeden, eriyen karların altından kendini gösteren totprak yamalarında baharı müjdeleyen yeşil yapraklı, bembeyaz taçyapraklı bir çiçektir Kardelen. Kışın son demlerini yaşadığının, baharın yakın olduğunun habercisidir bu çiçek. Meral Öğretmenin Bayat Ortaokuluna atandığı dönemde, özellikle kız çocuklarının eğitim yaşamını simgelemeye en yakın kavram ise "Zemheri" dir. Zemheri ne denli soğuk olursa olsun, bahar rüzgarı önünde direnemez.

Bu döneme kadar Bayat Ortaokuluna çok az kız öğrenci kayıt yaptırmıştı. İlkokul sonrası eğitim zorunlu değildi. Aileler kız çocuklarının ilkokuldan sonra ev işlerine yardım etmesini doğal kabul ediyor, dahası eğitilen kız çocukların başlarına kabul edilemez şeylerin geleceğine yönelik bir önyargıyı paylaşıyordu. Bayat Ortaokulunun varlığı, bu karanlığın son bulacağının bir işareti oldu. Yeni kadronun gelişiyle de bu zemheri soğuğunu dağıtan ilk bahar güneşi.

Meral Özdemir kız çocuklarının okula getirilme mücadelesini şöyle anlatıyor:

"İlk girdiğim sınıfta kız öğrenci yoktu. Fransızca, tüm varlıklara eril ve dişil anlamlar yükleyen bir lisan olduğundan bazı konuları anlatırken zorluk yaşadık. Bu sorunu aşmak için önce okulumuzun memuru Nurtop Koçyiğit'in yardımını aldım. Kimi zaman da kendimi örnek verdim.

Fakat ilkokuldan sonra eğitim yaşamına devam etmesi gereken birçok kız çocuğu vardı. Bu amaçla matematik öğretmeni Nesrin Bayar, okulumuzun müdür vekili Bahattin Bozdemir ile birlikte ev ziyaretleri gerçekleştirdik. Hiç unutmuyorum, bize 'Daha önce iki kız okula gönderildi. Baba evinden kaçarak evlendiler. Okula yollayalım da kaçsınlar mı" diyen bile oldu. 'Bakın biz de okuduk, kaçtığımız falan yok' dedik. Biraz gönülsüzce de olsa birçok veli kız çocuklarını ortaokula kayıt olmaya razı oldu.

O günlerde kız çocukları önlüklerinin altına evlerde dikilen bir tür pijama giyerdi. Güç bela onları siyah çorap giymeye ikna edebildik. İlk bir iki senenin ardından kız çocuklarının okula kayıt edilmesindeki güçlükler ortadan kalktı.

Sadece kız öğrenciler değil, erkek öğrenciler bile o dönemde ortaokulun ardından ilçe merkezinde lise tahsiline gitmiyordu. Bu konuda da velilere 'Meslek sahibi olurlar' dedik ve öğrencileri Endüstri Meslek Sınavlarına yönlendirdik. 1979-80 dönemi mezunu çocuklar sınavları kazanınca ailelerin okutmaktan başka çaresi kalmadı. O dönemlerin öğrencilerinden Avukatlar, Öğretmenler çıktığını görmenin gururunu yaşıyorum."

BİR YUVA KURMAK...

Zorunlu hizmeti esnasında Bayat Köyü içinden geçen karayolunun yerine, köyün dışından geçen yeni Ereğli Zonguldak karayolu inşa edilir. Meral Özdemir bu durumu "İçinden yol geçen köye gittim, yol köyün dışına çıktı. Oysa benim köyde kalmamı sağlayan nedenlerden biri de İstanbul'a gidiş gelişte yaşadığım kolaylıktı" diyerek anlatıyor.

Meral Özdemir bu yıllarda en büyük desteği tapu müdürlüğünden emekli babası Hasan Özdemir'den görür. Baba Özdemir, köyde büyük saygı görür. Meral Öğretmenin "Onu kelimelere sığdırmak mümkün değildi" dediği baba Özdemir'in, köyde tapu işlemleri sırasında vatandaşların bazı dokümanlarını hazırlamak için özel olarak köye gelişi, okumayı çok sevdiğinden gazetesine abone olarak köye gazete gelmesini sağlaması da ayrı bir yer tutar anılarda.

Sonra Rotasyon belası yeniden kendini ortaya çıkarır:

"Altı yıl boyunca Fransızca öğretmenliği yaptım. Çok güzel günlerim oldu. Derken rotasyon nedeniyle Erzurum Hınıs Lisesine tayinim çıktı. Oraya gitmeyi hiç düşünmedim. İstanbul'da iş aramaya başladım. Ama öğretmenlik mesleği hep ağır basıyordu. O sırada bizim okul müdürünün tayini çıkmıştı. Ankara'dan ancak idareci olursam tayinimi durdurabileceğimi söylediler. Ankara-Zonguldak arası mekik dokudum ve Bayat Ortaokulu'na müdür olarak atandım."

Meral öğretmenin idareci olarak atanmasıyla okula yeni bir Fransızca öğretmeni atanır. Yüksel Uluçay, Ordu ili Gölköy' ilçesi Alanyurt köyünde okul müdürlüğü yaparken tayinini istemiş, yolu Karadeniz Ereğli'nin Bayat Köyüne düşmüştür. Yüksel Uluçay'ın idarecilik tecrübesi Meral Özdemir için önemli bir destek olur. Bu aynı zamanda Meral öğretmenin hayatında yeni bir sayfadır:

"Yüksel Uluçay ile zaman içinde aramızda bir yakınlık doğdu. Derken nişan ve ardından evlilik. Hayatımdaki tüm güzel olayları bu köyde yaşadım. Dile kolay bir köyde on yedi yıl. Çocuklarım burada dünyaya geldi. Burada büyüdüler."

Meral Özdemir Uluçay Bayat Köyü'nde 17 yıl, Yüksel Uluçay ise 11 yıl görev yaptı. Doğu Anadolu ve Ege kökenli bu iki eğitim neferinin ismi bir dönem için Bayat Ortaokulu ile özdeşleşir. Fakat zaman su gibi akmaktadır ve çocuklar büyüdükçe yeni ihtiyaçlar ortaya çıkar.

Meral Öğretmen tayinlerinin çıkışını şöyle anlatıyor:

"Kızım Ceren ilkokula Bayat'ta başladı. Burçin de büyüyordu. Eğitimlerine devam edebilmek için tayin istedik ve 1995 yılında eşimle birlikte İzmir'e tayin olduk. Ömrümün büyük bölümünü geçirdiğim Bayat Köyü'nü hep özledim. Baba ocağım olan Elazığ'a bir iki kez gitmeme karşılık, Bayat köyüne ayrıldıktan sonraki sürede sonuncusu 2017 Temmuzunda olmak üzere dört kez döndüm. Öğrencilerimle, arkadaşlarımla hasret giderdim. Hala unutulmadığımı görmek benim için ayrı bir mutluluk oldu."

Meral Öğretmen, mesleği ve öğrencileriyle gurur duyduğunu ise "Bu sene öğretmenlik mesleğinde otuz dokuzuncu yılımı çalışacağım. Yıllar geçtikçe mesleğimi daha çok sevmeye başladım. Meslek hayatım boyunca Atatürk ilke ve İnkılapları doğrultusunda yüzlerce öğrenci yetiştirdim. Mutluyum ilkelerimden ödün vermedim. Çıkar uğruna kimseye boyun eğmedim. Doğruyu, iyiyi, güzeli öğrettim. Her meslekten öğrencilerim var. Onların başarıları bize en güzel armağan. İyi ki varsınız sizleri çok seviyorum. Unutmadım Unutmayacağım" ifadeleriyle anlattı.

SILA KOKUSU...

Yıllar kopan bir tespihteki kehribar tanecikleri gibi süratle akıp giderken, Meral-Yüksel çifti de köyle birlikte değişmiştir artık. Meral'in 17, Yüksel'in 11 sene yaşadıkları tecrübeler, memleket özlemlerini Bayat köyüne yöneltmelerine yol açtı.

Yüksel Uluçay, halen Bayat Köyü'ne yerleşmemiş olmalarına esef ettiğini kendi ege şivesiyle şöyle anlatıyor:

"11 yılımı geçirdiğim ve öğretmenlik yaşamımda en güzel günlerimi geçirdiğim köyümü, Bayat'ı 22 yıl sonra gördüğümde, neden buraya yerleşmedim diye düşündüm.

Neden mi? Çünkü sakin. Çünkü yeşil. Çünkü her şey doğal. Çünkü okul bahçesinde yaptığımız kestane kömbesini unutamıyorum. Çünkü çok sevdiğim, her zaman minnetle andığım okulumuz hizmetlisi Osman Erkan abimin hazırladığı kahvaltıları unutamıyorum. Çünkü özenle beslenen ineklerden sağılan sütleri unutamıyorum.

Tavuklarımı, kedilerimi, özellikle de bizi güvenle Ereğli'ye getirip götüren minibüsçü Erol Yılmaz abinin civciv olarak verdiği ve büyüttüğüm ama bir düğünde çalınıp meze olan horozumu unutamıyorum. Belki ben de yedim onun leziz etinden. Hepsinden önemlisi de eşimle orada tanıştım, orada evlendim. Çocuklarım orada doğdu. İşte bundan ötürü apayrı bir yeri var bende Bayat'ın.

Sadece bunlar değil tabi.

22 yıl sonra ziyaret ettiğim okulumun bahçesinde, burada çalıştığım 11 yılın anıları canlandı beynimde. Bir film şeridi gibi gelip geçiverdi saniyeler içinde. Okulumuzun bahçesinde yetiştirdiğimiz meyvelerin tadını hissettim damaklarımda. Keşke son baharda gelebilseydim dedim içimden. Taze fındıkların tadına bakabilseydim, çocukken bana sılcan üzümü diye öğretilen böğürtlenlerden toplayıp yiyebilseydim. Fındık mantarlarını kendi elimle toplayabilseydim. Minicik yabani çileklerden toplayıp reçel yapabilseydim. Kireçlik'e gidip yüzebilseydim. Hüseyin'in çıkardığı midyelerden yiyebilseydim. Eşimle tanıştığım, çocuklarımın doğduğu ve daha nice anılarımı bıraktığım köyümü çok özlemişim be!"



Haber : Hüseyin Aksakal

Abone Ol