Çağdaş Gazeteciler Derneği Zonguldak Şb.Bşk. Ali Ayaroğlu yazılı bir açıklama yaparak basından sansürün kaldırılışının 104. yıl dönümünü kutladı.
Bugün basından sansürün kaldırılışının 104. yıl dönümü.
Yine Özgür basın mücadelesi veriyoruz, yine sansüre karşı mücadeleden bahsediyoruz.
Bunları söylerken, sansüre karşı mücadelenin yalnızca basının, gazetecilerin görevi olmadığı, bunun hepimize düşen bir sorumluluk olduğu bilinmelidir. sansürün ilk kez kaldırılışından bugüne kadar geçen 104 yıla baktığımızda ise, özgür ve sansürsüz basın konusunda son yıllarda hızla geriye gittiğimizi ve 12 Eylül faşizmini geride bırakan baskıları görüyor ve yaşıyoruz. Mesleki değerleri önde tutarak gazetecilik yapmanın, yazmanın, çizmenin, soru sormanın bile bedele bağlandığı bir süreçten geçiyoruz. İlkeli gazetecilik yapmamın bedeli silivri zindanları olarak karşımıza çıkıyor...
Çünkü sansür, kamuoyunu doğru bilgilendirmeyi, çoğulculuğu, çok sesliliği ve demokrasinin egemen olmasını engeller. Sansür hepimizin sorunu olsun ki, gazetecilik yaptığı, iletişim özgürlüğünü savunduğu İçin cezaevine atılan, yazmayı düşündüğü kitabının bilgisayar kaydına bile el konulan, milletvekili seçildiği halde yemin etmesine izin verilmeyen ve tutsak edilen milli irade ayıbından kurtulalım.
Sansürün kaldırılmasından 104 yıl sonra bugün iktidarı eleştiren, muhalif, birçok gazete, derginin yayını durduruluyorsa, yasaklanıyorsa, çalışanları sudan gerekçelerle göz atına alınıp, tutuklanıyorsa, medya patronları, iktidara muhalif görülenlerin susturulması için baskı altında tutuluyorsa, bu baskı sürecinin doğal sonucu olarak, halkın bilgi ve haber alma hakkı, düşünce, basın ve ifade özgürlüğü, kültür ve sanat yaşamı ağır bir otosansür altındaysa, o ülkede demokrasiden, insan haklarından, özgürlüklerden, asla söz edilemez. Ülkemiz bugün bu noktadadır ve bunu asla hak etmemektedir.
Haksız, adaletsiz ve hukuksuz şekilde cezaevlerinde bulunan gazetecilerin derhal serbest bırakılmaları, tutuksuz yargılanmaları sağlanmalıdır.
Türkiye´nin altına imza koyduğu Uluslararası sözleşmeleri, AİHM kararlarını, içtihatlarını dikkate ve ciddiye almaya davet ediyoruz. Medya ve ifade özgürlüğünün bu denli ağır baskı altında olduğu gerçeği karşısında bunu, şu ya da bu gerekçeyle görmeyen, görmek istemeyen kimi meslektaşlarımızı, basın ve ifade özgürlüğü mücadelesinin içinde ve yanında yer almaya, Hasan Tahsin geleneğine sahip çıkmaya davet ediyoruz.
Yine Özgür basın mücadelesi veriyoruz, yine sansüre karşı mücadeleden bahsediyoruz.
Bunları söylerken, sansüre karşı mücadelenin yalnızca basının, gazetecilerin görevi olmadığı, bunun hepimize düşen bir sorumluluk olduğu bilinmelidir. sansürün ilk kez kaldırılışından bugüne kadar geçen 104 yıla baktığımızda ise, özgür ve sansürsüz basın konusunda son yıllarda hızla geriye gittiğimizi ve 12 Eylül faşizmini geride bırakan baskıları görüyor ve yaşıyoruz. Mesleki değerleri önde tutarak gazetecilik yapmanın, yazmanın, çizmenin, soru sormanın bile bedele bağlandığı bir süreçten geçiyoruz. İlkeli gazetecilik yapmamın bedeli silivri zindanları olarak karşımıza çıkıyor...
Çünkü sansür, kamuoyunu doğru bilgilendirmeyi, çoğulculuğu, çok sesliliği ve demokrasinin egemen olmasını engeller. Sansür hepimizin sorunu olsun ki, gazetecilik yaptığı, iletişim özgürlüğünü savunduğu İçin cezaevine atılan, yazmayı düşündüğü kitabının bilgisayar kaydına bile el konulan, milletvekili seçildiği halde yemin etmesine izin verilmeyen ve tutsak edilen milli irade ayıbından kurtulalım.
Sansürün kaldırılmasından 104 yıl sonra bugün iktidarı eleştiren, muhalif, birçok gazete, derginin yayını durduruluyorsa, yasaklanıyorsa, çalışanları sudan gerekçelerle göz atına alınıp, tutuklanıyorsa, medya patronları, iktidara muhalif görülenlerin susturulması için baskı altında tutuluyorsa, bu baskı sürecinin doğal sonucu olarak, halkın bilgi ve haber alma hakkı, düşünce, basın ve ifade özgürlüğü, kültür ve sanat yaşamı ağır bir otosansür altındaysa, o ülkede demokrasiden, insan haklarından, özgürlüklerden, asla söz edilemez. Ülkemiz bugün bu noktadadır ve bunu asla hak etmemektedir.
Haksız, adaletsiz ve hukuksuz şekilde cezaevlerinde bulunan gazetecilerin derhal serbest bırakılmaları, tutuksuz yargılanmaları sağlanmalıdır.
Türkiye´nin altına imza koyduğu Uluslararası sözleşmeleri, AİHM kararlarını, içtihatlarını dikkate ve ciddiye almaya davet ediyoruz. Medya ve ifade özgürlüğünün bu denli ağır baskı altında olduğu gerçeği karşısında bunu, şu ya da bu gerekçeyle görmeyen, görmek istemeyen kimi meslektaşlarımızı, basın ve ifade özgürlüğü mücadelesinin içinde ve yanında yer almaya, Hasan Tahsin geleneğine sahip çıkmaya davet ediyoruz.
Haber :
Bu Haber 997 defa okundu
ETİKETLER : Yazdır